7 Haziran akşamı ortaya çıkan tablonun siyasi partiler için ne söylediği üzerinden seçmen tercümanlığı yapmayacağım. Meclis aritmetiğinden hareketle yemek tarifi yapar gibi olası koalisyon senaryolarını da yazmaya niyetim yok. Siyasi partiler kendi muhasebelerini mutlaka yapacaklar, sonuçları en ücradaki mezraya varıncaya kadar inceleyeceklerdir.
Benim meselem Türkiye’de sistemin yapısal dönüşümü açsından yaşamakta olduğumuz tıkanıklıkla ilgili. Ak Parti’yi var eden gerekçeler geride bıraktığımız 10 yılda aşılan eşiğe rağmen mevcudiyetini koruyor. Ancak yapısal dönüşüm, bir ileri iki geri tek bir aktörün inisiyatifinde ve kapasitesinde gerçekleşemeyecek kadar esaslı bir parça. Burada karşımıza çıkan ise Türkiye’de bu değişim ve dönüşümü gerçekleştirmeye namzet sosyolojik dinamiğe eklemlenen tüm bileşenlerin bugüne kadar ne yaptıkları ya da ne yapmadıkları meselesi.
7 Haziran’ın okumasını siyasi partiler tabii ki yapacaklar ve
yapsınlar da lakin bu başkalarının sorumluluğunu ortadan
kaldırmayacak. Sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, düşünce
kuruluşları, üniversiteler, dernekler ve vakıflar, gazeteciler ve
akademisyenler…
Türkiye’de sistemin insan onuruna yakışır hak, adalet ve özgürlük
temelinde, millet tarafından güçlü bir değişim ve dönüşüm talebi
ile karşı karşıya bırakıldığı vakıa. Toplumsal talebi siyaseten ete
kemiğe büründüren Ak Parti’nin kurulduğu günden bugüne buna namzet
kılındığı da aşikâr.