24 Haziran seçimlerini geride bıraktık. Ne var ki sosyal medya teyakkuzu elden bırakmıyor.
Vaktinde yapıldığı takdirde bile çok yakınımızda olan yerel seçimlerin erkene alınacağı haberleri sosyal medyada konuşlanmış partililerde cepheyi terk etmenin ihmal olacağı duygusunu besliyor. Onun için sosyal medyanın seyri seçimin öncesindeki hal ile birebir aynı. Cephe kelimesinin rahatsız edici tınısının farkındayım lakin Türkiye’de siyasal alandaki farklılaşmanın adlandırılması diğer bütün kelimelerin boyunu fazlasıyla aşıyor.
Seçimin akabinde göze çarpan başka bir şey ise basındaki kalem erbaplarının sosyal medyada paylaşım üstüne paylaşıma neden olan özeleştiri yazıları.
Şu sıralar sosyal medyada paylaşım rekorları kıran ve Yusuf Kaplan’a ait olan “Erdoğan’a 20 öneri!” başlıklı yazının bu kapsamda olduğu söylenebilir mesela. Sanırım Hayrettin Karaman da seçim sonrası bir özeleştiri yazısı kaleme alanlardan. Yine muhtelif yayın organlarında bu minvalde pek çok yazıya rastladım.
Yazıların paylaşımında sosyal medya kullanıcılarında göze çarpan isteklilik, heves ve gayret toplum olarak birtakım hususları içimize attığımızı da gösteriyor. Onları ifade etmeye teşebbüs eden birkaç yazar olunca iştiyakla sahipleniliyor.
Şimdi bu özeleştiri yazılarını okurken aklıma Batı Müslümanlığının tüm ümmete bir armağanı olan Aliya İzzetbegoviç’in şu unutulmaz sözü geliyor: “Ben olsam, Müslüman Doğudaki tüm mekteplere 'eleştirel düşünme' dersleri koyardım. Batı'nın aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.”