Türkiye'de toplum sosyokültürel ve ideolojik olarak çok parçalı ve çok kutuplu. Her dönemde yapılan birlik ve beraberlik çağrılarının sıklığı bunun en büyük ispatı. Birlik ve beraberliğin beklenti ya da temenniden gerçekliğe dönüşmesi ise hem toplumsal kesimlerin rızasına hem de siyaset muhitinin performansına bağlı.
Türkiye'nin yönetilebilirliği bisiklet sürmenin olmazsa olmaz kuralına bağlı. Buna göre bisiklet sürmenin inceliği ve mahareti hiç durmamak ile kaim. Durursanız düşersiniz! Ne var ki bu gideceği yönü tayin edemeyerek takatten düşüne kadar pedalları amaçsızca çevirmek anlamına gelmiyor.
Bu coğrafyada imparatorluk geçmişi, tarihî tecrübede farklı aidiyet ve kimliklerin bir arada yaşamalarını temin edecek bilginin olgunlaşmasına imkân vermiş. Mesele bu bilginin işlevsel kılınarak Türkiye'nin esenliğine katkı sunabilmesinin önünü açmak. Bu ise Türkiye'nin çoğulcu bir anlayıştan asla taviz veremeyeceği anlamına geliyor. Bunu, kendi tarihinden damıtacağı örnekliklerle nasıl kendine has kılabileceğinin imkânı bu topraklarda var. Öte yanda öngörülebilirlik, hesap verebilirlik, iş ve işlemlerde herkes için makul bir prosedür bir toplumdan alınabilecek asgari bir rızanın olmazsa olmazları.
Türkiye'nin her türlü dış tehdidi etkisiz kılması, kendisi üzerine yapılan hesapları boşa çıkarması kendi bünyesinin sıhhatini muhafaza etmesi ile mukayyet. Sürekli dışarıya dönük bir okuma içerideki sorunları silikleştirip okunaksız kılıyor. Bu ise ister bir kişi ister bir toplum olarak düşünelim en tehditkâr tehlikeyle karşı karşıya kalınması anlamına geliyor. Çünkü böyle bir durumun ilk hedef alacağı şey kuşkusuz kendini tanıyabilme, sorunlarına ad koyabilme, halis bir niyetle çözüm arayabilme yeti ve edimleridir. Tıkanma ve çürüme bu edimlerin dumura uğratılmasının acı sonuçları arasında sayılabilir.
Düne kadar esas mesele diyerek önümüze koyduğumuz nice tartışma konusu sanki sihirli bir dokunuşla ortadan kalkmış gözüküyor. Oysaki kurumsal bir hüviyet, yapısal bir karakter kazanamamış hiçbir şeyin kalıcılığı yoktur.
Bizi yöneten insanları sevebiliriz, onlara güvenebiliriz. Lakin onlar da fani. Biz devraldığımız formun ürettiği çelişkilerin kişiler üstü olduğunu göremezsek yarın güvendiğimiz kişilerin yokluğunda ne yapacağız?