Türkü yine o türkü sazlarda tel değişti / Yumruk yine o yumruk bir varsa el değişti” demiş Neyzen Tevfik.
Taş devrinden sanayi devrimine, ulus-devletler çağından küreselleşmeye kadar bir dizi büyük olayla birlikte dünyanın çehresi her gün bir değişime, dönüşüme tabi olurken; değişmeyip kendini muhafaza eden bir öz, insanlık tarihinin kara kutusu olmaya devam ediyor.
Habil ile Kabil, Davut ile Calut, Musa ile Firavun, hak ile batıl; değişen çehrenin dekorunda süreklilik arz eden kadim bir mücadelenin figürleri olarak beliriyor. Kimin galebe çaldığından, kimin zafer kazandığından çok bu mücadeleler ‘duruş’unu bozmayan insan ile ruhunu şeytana satanların, gök kubbenin altında hak ve hakikate tecavüz edenler ile adalet ve hürriyet meşalelerini ellerinde tutanları birbirinden ayırıyor ve imtihana çekilen ölümlüleri tercih ettikleri yolun yolcusu kılıyor.
W. Stadiem kaleme aldığı biyografide Mısır’da ‘Hür Subaylar’
darbesiyle 1952’de devrilen Kral Faruk için “Mısır’ın Son Firavunu”
diyordu.
‘Hür Subaylar’ darbesinin akabinde General Necip’in kısa süren
liderliğinden sonra Mısır’da ipleri eline alan Cemal Abdülnasır,
zulmün takipçisi oldu. Yoldaki İşaretler’in müellifi Seyyid Kutup,
İhvan-ı Müslim’inin mensuplarına karşı Abdulnasır’ın uyguladığı
şiddetin neticesinde idam edilmişti. Abdulnasır sonrasında Enver
Sedat ve Hüsnü Mübarek gibi isimlerle kadim mücadelenin coğrafi
dekoru haline gelen Mısır’da, zalimin sureti değişse de zulüm hep
devam etti.