Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ya da daha yaygın bir isimlendirmeyle Başkanlık Sistemi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yemin etmesi ile başladı. Akabinde bizzat Cumhurbaşkanı tarafından yeni sistemin ilk kabinesi açıklandı. Açıklanan yeni kabinede Prof. Dr. Ziya Selçuk Milli Eğitim Bakanı oldu. Eğitim camiasının “Eğitimci bakan istiyoruz!” talebi nihayet karşılık buldu.
Prof. Dr. Ziya Selçuk’un müktesebatı göz önüne alındığında kuşkusuz tüm kamuoyu ve eğitim camiası şimdi ümitli bir bekleyiş içerisinde. Sayın Ziya Selçuk; yasal dayanağı, cari mevzuatı, işleyişi, örgütlenmesi hem öğretmen - öğrenci hem de veli düzeyinde yarattığı memnuniyetsizlik ile acilen ciddi müdahalelerin yapılması gereken bir bakanlığın başına getirildi. Dolayısıyla Ziya Selçuk Milli Eğitim Bakanı olarak dikensiz bir gül bahçesine girmiyor. Bunun en çok farkında olanın yine kendisi olduğunu düşünüyorum.
Başlangıçlar en umutlu olunan anlardır. Bu anlar biriken sorunlarımızın çözüme kavuşacağına dair güçlü beklenti ve inanç ile dolu olduğumuz zamanlardır. Bir de Prof. Dr. Ziya Selçuk gibi alanında yetkin bir ismin işin başına getirilmiş olması dikkate alındığında beklentinin neredeyse mucizeye eşdeğer bir şeyin gerçekleşeceğini ummak gibi bir noktaya varacağı bile söylenebilir. Ne var ki eğitim söz konusu olduğunda iki asra varan arayışlarımız, krizlerimiz göz önüne alınmalıdır. Bilinmelidir ki eğitim sistemimiz yahut maarif davamız bir toplumsal duyarlılık gelişmeden, mesele kabul edilip konu edilmeden, tartışılmadan Sayın Ziya Selçuk’un cebinden çıkaracağı sihirli bir formülle çözülecek değil. Bunu Sayın Selçuk’tan istemek en başta ona haksızlık olur.
Bunu akılda tutarak MEB’de birtakım konu başlıklarının ne türden bir aciliyete karşılık geldiğini bu vesile ile sıralamak isterim. Bu maddeler eğitim politikalarından ziyade MEB ile ilgili temel yaşamsal gerçekler ile ilgili.
1- MEB’in personel rejimi: Behemehâl ele alınmayı, elden geçirilmeyi bekliyor. Maalesef kangren olması hasebiyle önceliğin buraya verilmesi elzem gözüküyor. Bakanlığın kendi personeline yönelik geliştirdiği söylemler, onlarla muhatap olma biçimi sorunlu. Sonuçları itibarıyla yaralayıcı. Mali ve özlük hakları söz konu olduğunda sahipsiz; performans gibi amacı, kapsamı, işleyişi problemli uygulamalar ile ise tedirgin bir personel profili var. Diğer taraftan bakanlığın yeni personel alımlarında ve atamalarda başvurduğu mülakat ve sözleşmeli istihdam gibi yöntemler alenen kayırmacılık ve iltimasa yol veren uygulamalara dönüşmüş vaziyette.
2- MEB’in sivil kuruluşlarla ilişkisi: Birtakım sendikaların ve STK’ların MEB ile girmiş oldukları sınırları belli olmayan mahrem ve karanlık ilişki, işi “Tuz koktu!” noktasına getirmiştir. Bu ilişki üzerinden öğretmenlerin tercihleri yönlendirilmekte ve onları “ikiyüzlü” ve “kişiliksiz” tutum almaya itecek bir manzara ortaya çıkmaktadır. Böyle devam ederse MEB, kendine saygısı kalmayacak insanların saygınlığını nasıl muhafaza edecektir? Öğretmene itibar tartışmasını hükümsüz kılmaya namzet bu durum acilen müdahaleyi gerektirmektedir.