Bizim Hüsnü evden camiye, camiden kahveye gidiyor, siyasete, din meselelerine, haksızlığa başkaldırmıyor ve akıl yürütmüyordu. Hüsnü sadece düz bir biçimde yaşıyordu. Hüsnü’nün keyfi yerindeyse ve oy verdiği parti de iktidar olmuşsa iş tamamdı.
Hüsnü’ye göre her şey yolundaydı ama birilerinin hiç duracağı yoktu. Onların derdi de Hüsnü idi. Ne yapıp edip Hüsnü’yü kafese tıkmaları gerekiyordu. Hüsnü ise oralı bile değildi. Çünkü bizim Hüsnü kendince hesap yapıyordu ve her şey yolundaydı.
Görüntüye göre işler tıkırında ve Hüsnü’nün çevresi genişledikçe genişliyordu. Yemekler yeniliyor, iyi otellerde tatiller ayarlanıyordu. Bu arada bizim Hüsnü’nün yetiştiği mahalle belli olduğu için önceleri kaplıca otelleri tercih edilirdi. Sonraları yurt dışı gezilerine katılır oldu Hüsnü.
İşler büyüyünce, çevre genişleyince Hüsnü Efendi artık Hüsnü Bey idi. Önceleri finans kurumları ile çalışan Hüsnü Efendi, Hüsnü Bey olduktan sonra faizli bankalarla da görüşmeye başladı. Kendini rahatlatacak fetvalar da aradı. İş adamı olmuş, istihdam yaratmıştı ya ne yapsa mübah olabilirdi. Nihayetinde işsizlerin ekmek kapısı idi. Faizli bankalarla da iş yapabileceğine ikna olmuştu. Nasıl ikna olmasın ki banka müdürleri bizim Hüsnü’nün emrindeydi sanki. Birlikte oturur, birlikte kalkarlardı. Gel zaman git zaman ülkede faizler düşüyor, bankalar kredi üstüne kredi veriyordu. Herkes ev alıyor, arabasını yeniliyor ve tatile bile gidiyordu.
Refah seviyesi yükselmişti. Gerçi refah deyince benim aklıma Refah Partisi geliyor ama olsun! Refah başka bir şeydi. Kavuşulan refah, “Refah”ı unutturmuştu. Sanki 28 Şubat yaşanmamış, ötelenmemiş, örselenmemişti bizim Hüsnü. Hüsnü o zamanlar sakallı idi. Şimdi ise yeni çevre yapınca sakalı da kesmişti. Fit giymeye de başlamıştı. Yemek yediği lokanta, oturdu semt de zamanla değişti Hüsnü’nün. Bu hızlı değişim ile Hüsnü’nün gözü kimseyi görmüyordu.
Günler güle oynaya geçiyor, işler büyüyordu. Hüsnü’nün de keyfine diyecek yoktu ki birden bir ses yükseldi: “Bana bak Hüsnü, kendine gel, uyuma! Sen Müslümansın, sen onlardan değilsin, aklını başına al! Bu oyunları yutma!”