Dünyayı bir tarla bildik. Ekip biçilecek ve sonra da terk edilecek bir tarla. Arkaya bakılmadan, bir an önce aslî memlekete dönülmek üzere uğranılmış tarla.
“Burası dünya! Ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi; ekip biçip gidecektik.” diyordu merhum Cahit Zarifoğlu.
Evet, çok kıymetlendirdik! Her şeyin üstünde bir kıymet vermeye başladık sanırım bu dünyaya. Yunus'un şu dörtlüğünü, gözlerimizi dört açıp okuyalım.
“Mal sahibi, mülk
sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan!..”
Asıl vazifesini unutan insan neleri vazife bilmeye başladı? Bize her gün bahşedilen yirmi dört saati nasıl geçiriyoruz? Şükrünü eda edemediğimiz günlerimiz, hayatımızdan yıldız gibi kayıp gidiyor. Bir gün, o bir gün, mutlaka gelecek! Hayat aslında yaşadığımız andan ibarettir. Bu an, bir bütündür, parçalanamaz. A.Hamdi Tanpınar'ın “Ne İçindeyim Zamanın” şiirinin ilk dörtlüğü hayatımızı, yaşadığımız zamanı anlamamızı sağlar niteliktedir.
“Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.”