Değerli bir öğretmeni İstanbul’a uğurladık. Tokat İl Milli Eğitim Müdürümüz Levent Yazıcı, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü oldu. Önce üzüldük, sonra sevindik. Üzüldük çünkü takım liderimiz, mesai arkadaşımız ve iyi bir öğretmenimizi kaybediyorduk. Değer bilir, değer verirdi herkese, her çalışmaya… Her gönülde yeri vardı.
Değer vermek, değer bulmak zor iştir. Genellikle hayatta iken kimsenin değeri bilinmez. En iyi şair ölü şairdir, demişti şair Hüseyin Akın. Ülkemizde ölünce değerli oluyorsunuz. Ölünün ardından güzel konuşuruz da yaşayanlarımızın kıymetini bilmeyiz. Bir de güçlüysen değerlisin! Bir kimsenin gerçek değeri onun makamı, gücü, şöhreti ile eş tutulmamalıdır. Ne yazık ki ülkemizde “kıymet ve vefa” lügatten silinmek üzere olan kavramlarımız.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğüne atanan kıymetli eğitimci Levent Yazıcı, yukarıda bahsi geçen “değer verme” erdemini anında gösteren bir özelliğe ve güzelliğe sahipti. Birlikte çok çalıştık, yorulduk. Ekip ruhuyla hareket etmekten, herkesin görüşünü almaktan geri durmadı. Bir işe başlayacağı zaman her kademeden kişinin görüşüne müracaat eden ve o görüşe saygı duyan bir özelliği vardı. Bunu iş olsun diye de yapmıyordu. Görüşünüzün kıymetli olduğunu size hissettiriyordu.
Gecenin bir vaktinde veya tatilde fark etmez telefonunuz çalar, arayan kişi Levent Hoca’dır. Bir meseleyi istişare etmek için aramıştır. Önce müsait olup olmadığınızı, sonra hâlinizi hatrınızı sorar. Sonunda da bir iş veya projeyle alakalı fikrinize müracaat eder. Üslûp sakin, yumuşak, emirden uzak, rica ve istirham dolu cümleler doğrudan kalbinize girer. Kalbe giren işler, kafaya konan işlerden daha üstündür. O, sizin kafanıza değil de kalbinize girerdi. İtiraz, kaçış, yalpalama, savsaklama olmazdı sizde de. Böylece o işe başlanırdı.
Biz, maddî imkân, derdik. O, önce hayal edin, derdi. Sınırlandırmayalım hayalimizi, derdi. Onun toplantısına katılanlar, toplantı öncesi “şu işi azaltalım, şu projenin zorluğundan bahsedelim, şundan geri duralım” diye düşünürlerdi. Toplantı bitince de mevcut projelerin üstüne yeni projeler ekler, yeni hayaller ve hedefler ile kalkardık masadan. Şaşırırdık! Aslında işin sırrı o güzel üslûpta idi. Yılanı deliğinden çıkaran tatlı dilde idi hikmet.
Levent Yazıcı, “müdür” olarak değil, önce “öğretmen” olarak içimizde idi. Masasındaki isimlikte “Levent Yazıcı, Öğretmen” yazıyordu. O isimlik şimdi İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğündeki masasındadır umarım. Önce öğretmenlik gelmeliydi! Hiyerarşik yapıyı saygı, sevgi, samimiyet, safiyet, hamiyet ve hikmet üzerine bina ederdi. Müdür olduğunu değil de sizinle o işin gönüllüsü, emektarı olduğunu hissettirirdi.