Birisini FETÖ’cülükle suçlayıp hakkında ihbarda bulunmak 15 Temmuz sonrasında müracaat edilen bir yol oldu. FETÖ’cüleri ihbar etmek en etkili mücadele yöntemi olarak sunulunca, bu yolu herkes istediği gibi kullanmaya başladı. İhbar, iftira derken FETÖ ile mücadele karmaşık bir hale sürüklendi. Asıl hedef saptırıldı.
Devlet, standardı belli bir mücadele yöntemi ve örgütün miladını belirlemede ve FETÖ kimliğini tespit etmede zorluk yaşadı. Hal böyle olunca kimi masumların da canı yandı.
Devlet, 15 Temmuz sonrası FETÖ konusundaki her ihbarı ve şikâyeti, kaynağını tam araştırma gereği bile hissetmeden değerlendirdi. Bunların doğruluğunu teyide zaman bile yoktu. Darbe teşebbüsünün etkisi ve verilen şehitlerin sayısı, toplumdaki öfke devletin daha acil davranmasına sebep oldu.
Özellikle isimsiz şikâyetlerin sayısı artınca ve gitgide çözülemeyen ve karmaşık bir yapıya dönüşen FETÖ kimliği konusunda devlet, isimsiz dilekçelere itibar edilmeyeceğini duyurdu. Çünkü bu mücadele zamanla husumetli kişilerin hesaplaşma aracına dönüşmüştü.
“Kurunun yanında yaş da yanar.” türünden adaletsizlikler oldu. FETÖ’nün devletin bir numaralı ve en önemli gündem maddesi olduğunu gören işgüzarların oluşturduğu algı ile at izi it izine karıştı. Bunu Cumhurbaşkanımız da dile getirmişti.
Tüm bu olup bitenleri 15 Temmuz’un ağır etkilerinin ve devletin varlık-yokluk mücadelesinin bir sonucunu olarak yorumladık. Devletimiz bunu düzeltir ve adalet er geç yerini bulur dedik. Ne yazık ki gecikiyor adalet!