Bizler kitap medeniyetinin çocuklarıyız. Kağıda, yazıya karşı hürmetimiz inancımızdan kaynaklanır. Kalem, kâğıt, yazı, kitap, mektep, kütüphane ve okumak… “Siz kimsiniz, medeniyet nedir?” şeklinde bir soruya vereceğimiz cevabımız da budur.
Tarihî değerlerin, kültürel mirasın adeta başkenti sayılabilecek şehirlerimize baktığımızda merkezinde kitap olduğunu görürsünüz. Buralarda kütüphaneler vardır. Yazma eserler çoğunluktadır. Yazı ile hemhal olan bir toplumda estetik ve güzellik vardır. Orada şuur ve nazarî bir farklık vardır. Mimarî eserler de bile yazının güzelliğini görürsünüz. Bu eserler yazıyla bütünleşir ki bizim medeniyetimizde “hüsnühat” bir sanattır. Yazı da bile sanatkârane bir üslup oluşturan aziz milletimiz için kitabın ne kadar mühim bir kaynak olduğunu düşünün! Kitaplar da rastgele bir şekilde basılmamıştır. Kapakları, ciltleri, kenar süslemeleri hazırlanırken estetik gözetilmiştir.
“ Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına and olsun!” (Kalem/1). Kalem ile başlayan medeniyet yolculuğumuzda tüm varlık âlemini selamlayarak yaşamışız. Her nesnenin ruhu olduğuna inanmışız. Canlı-cansız ne var ise âlemde bir kabul ederek ve her şeyi hesaba katarak şuurumuzu geliştirmişiz. Nedir bunu sağlayan? Tek kelime ile imandır!
Nahl sûresi 43. âyetinde meâlen; “…… Şayet bilmiyorsanız ilim ehline sorunuz!” buyrulmak suretiyle bizi okumaya, araştırmaya, öğrenmeye, kitaba davet eden bir dinimiz var.
“İlim ve hikmet, mü’minin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın.” diyen Peygamberimizin “ashab-ı suffa” ismiyle bilinen, ilim ve irfan tahsili yapan sahabeleri nasıl desteklediğini biliyoruz.
İslam toplumlarında ve topraklarında kütüphaneler en güzel binalardı. Belki de en büyük miraslar kütüphanelerdi. İslam topraklarında tarihî yıkımlara maruz kalan nice kütüphane vardır.