Merhum Mehmet Akif, bu dünyadan göçeli seksen bir yıl olmuş. Her yerde konferans var. Adeta bir ritüel haline gelen anma merasimleri! Anmayı bırakıp biraz da anlasak, anlamak için çaba sarf etsek. Örnek alabilsek, ne iyi olurdu! Ne yazık ki sadece anlatıyoruz. Anlatmayı bir türlü bırakamadık. Bir de doğru anlatabilsek, doğru anlayabilsek!
Kimdir, kim değildir; nasıl yaşadı, neye inanırdı merhum Akif? Biraz da başka bir açıdan yaklaşsak merhuma. Onu hamasetle anlatmak yerine, onun gibi yaşasak.
Mesela haksızlığa uğrayan bir arkadaşımız için merhum Akif gibi istifayı göze alabilsek! Dimdik dursak haksızlık yapanların karşısında. Merhumu anlatabilmek için böyle cesaretli olmak lazım. Bu cesaret sizde yoksa onu anlatmayın!
O, sözünde duran birisiydi. Hele hele siz, sözünüzde duramıyorsanız merhumu ağzınıza bile almayın! Siz, hiç mi hiç anlatmayın!
O, çok çalışkandı. Derslerini birincilik ile bitirmiştir. Kendisini çok iyi yetiştirmişti. Siz, çalışkan değilseniz, miskin iseniz -ki o, miskinlikten nefret ederdi- siz de bırakın onu anlatmayı!
fedakârdı. Öğrencilik yıllarında bir arkadaşıyla şöyle sözleşmişlerdi: “Kim önce vefat ederse, kalan kişi vefat edenin çocuklarına bakacaktı”. Bu sözleşmeye istinaden kendisinden önce vefat eden arkadaşının çocuklarını, korumuş kollamış ve o çocuklara sahip çıkmıştır. Siz, verdiğiniz sözü tutamıyor ve yardımsever değilseniz anlatmayın onu!