Eğitim-öğretimde bir dönemi daha bitirdik. Karneler verildi. Dönem sonunda başarı ile devam, sağlık, yetenek ve genel gidiş durumlarını gösterir belge olan karnelerin çoğu ortada kaldı. Tatil (âtıl, atalet) dönemine giriyoruz. Karne çok mühim bir belgedir. Bu yüzden karneler törenle verilir. Orada bir yıllık emek ve alın teri vardır. Her öğrenci heyecanla karnesini almayı bekler.
Öğrencilerimizin karnesi tamam. Bir de onları yetiştiren sistemin karnesi var. Tam da konumuz budur. Sürekli değişen, üzerinde tartışılan ve dünü, bugünü ile uyuşmayan bir sistemden bahsediyoruz. Yenilik ve değişim güzeldir, bundan kaçamazsınız. Ancak sürekli oynanan bir sistemde yenilik olmaz, yanılgı olur. Sistemden bahsediyoruz. Tüm kurum ve kurullarıyla köklü bir sistemden. Sürekli değişim içinde olursanız gelenek oluşturmazsınız. Ne var ki biz, “değişen dünya, küreselleşme” gibi afili ve artistik kavramları kullanarak sürekli müdahale ettiğimiz, bir türlü dikiş tutturamadığımız bir sistemin içinde sürekli boğuşuyoruz.
Bir milyona yakın personel sayısı ve 20 milyona yaklaşan öğrenci ile MEB en büyük kurum. İnsan kaynaklarının verimli ve etkin kullanılması bu durumda zorlaşıyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük bütçesi yıllardır MEB'e aktarılmasına rağmen, işlerin yoluna gitmemesinin sebebi nedir? Neden sürekli olumsuzluklar üzerinden eğitim camiamız ve kurumlarımız gündeme geliyor? Yine Cumhuriyet tarihinin en güçlü iktidarı diyebileceğimiz bir iktidar döneminde sorunlar azalmıyor? El-cevap: Sistem! Evet, herkes bu cevabı veriyor. Sorumlu yok, hesap veren yok!
Okullarımız teknik ve donatım olarak üst seviyede. Yeni derslikler yapılıyor. Yeni okullar açılıyor. Eğitime ayrılan pay her kurumdan fazla. Bu olumlu adımlara rağmen memnuniyetimiz yoksa, sebebini birlikte araştırmak gerekeceği yerde sistem deyip sıyrılıyoruz. En üst düzey bürokrat da sistem diyor, okuldaki öğretmen ve hizmetli de sistem diyor. Kimse, ben de bu sorunun bir parçasıyım demiyor! Azıcık dokunalım, buyurun!
Eğitim politikalarında sık değişimler oluyor. Dönem başladığında geçerli olan yönetmelik, dönem içinde değişiyor. Sınıfta kalmak çok zor! Okul cazip ve caydırıcı değil. Özel öğretim kurumlarına teşvik veriliyor. Devlet kurumlarının da bütçe problemi yok ama nedense özel cazip geliyor. MEB'deki emek, eskiden dershaneler tarafından çalınıyordu. Şimdi de daha güçlenen özel okullar aracılığıyla MEB kurumları bu yarışta zor rekabet eder duruma geldi. Sadece ders kitabı yetmiyor. Farklı kaynakları kullanmak yasak! Disiplin hükümlerini yerine getiremiyorsunuz. Birine dokunsanız en üst yerlerden sesler geliyor. Okulların yapısı, türü ve personel istihdam şekilleri ile sık oynandı. Meslek liselerine akademik seviyesi çok düşük öğrenciler gidiyor. Yönetici atamaları bir zamanlar Danıştay tarafından sabote edildi. Şimdilerde ise yine çokça tartışılan usullerle atama yapılıyor. Herkes, her şeyden şikâyetçi. Bütün bunların sebebi sistem! Hayır, sistem değildir; sorunların sebebi benim diyen birini arıyoruz. Karne var, sahibi yok!
MEB “Öğretmen Strateji Belgesi”ni yayınladı. “Yüksek nitelikli, iyi yetişmiş ve mesleğe uygun bireylerin öğretmen olarak istihdamını sağlamak, Öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimini sürekli kılmak, Öğretmenlik mesleğine yönelik algıyı iyileştirmek ve mesleğin statüsünü güçlendirmek” gibi amaçları olan belge, MEB tarihinin belki de en etkili metni oldu. Ana temalar şunlar: Öğretmenliğe Yönelik Hizmet Öncesi Eğitim, Sürekli Mesleki Gelişim, Öğretmenlik Mesleğinin Statüsü, Kariyer Geliştirme ve Ödüllendirme, Öğretmenlik Mesleğine Adayların Seçimi ve İstihdamı, Adaylık ve Uyum Eğitimi. Strateji belgesinde amaçların ve hedeflerin gerçekleşmesi için 35 adet eylem planı var. Otuz beşinci eylem yani son eylem “Kariyer basamaklarının yeniden oluşturulması”. Bu kadar masraf et, çalışma yap, strateji belirle 34 eylem planını kariyer belirlemeden yap, en sonunda kariyer belirle. Keşke en başta kariyer belirlense ve kariyerli insanlarla bu strateji hayata geçirilseydi. Ne dersiniz? Yoksa karneler sahipsiz kalacak!