Son mesajı alalı on dört asır oldu. İnsan hâlâ insan. Keşke on dört asır önce doğsaydık ve Kur'an'ın mesajıyla bizzat şereflenseydik, diyenlerimiz de oldu. Bazılarımız da “Biz, görmeden ve on dört asır sonra da olsa iman ettik, teslim olduk.” diyor.
Teslim olduk ama içimizdeki tufanlar bitmedi. Evet, belki de imanımız isyanımızdan büyük olduğu için hâlâ teslimiyetimiz devam ediyor. Teslim olanlar varsa ortada, bir de antlaşma olmalıdır. Teslim nedir, insanoğlunun teslimiyeti neyi ifade eder? Düşünelim derim.
Emanet alınan bir şeyi sahibine geri vermedir teslim. İnsan, dünyaya geldiğinde kendisine bir beden teslim edilir. Ruhu ile buluşan bu beden can ile hayat bulur. Bunların hepsi de emanettir. Ölünce de emanetini teslim etti denir. Peki, bu emanet alındığı gibi mi teslim edildi, yoksa emanete halel mi getirdik?
İnsanız ya neler yaşıyoruz neler! Her insan bir âlemi barındırıyor içinde. Milyarları buldu sayımız. İnsan tektir, biricik, kendine mahsus. Milyarca teklik var, hem yalnızlık, hem de çokluk. İnsan, önce Âdem ve sonrasında Nuh ile çoğaldı. Bu teklik, yasaklarla bozuldu. Âdem yalnızdı, içindeki tufan yasağı deldi. Bir gemisi de yoktu. Kurtulamadı bu tufandan. Sonunda Havva ile tekliği bozuldu. Çoğaldı. Çoğaldıkça yeni tufanlar doğdu. Her tufanla yeniden doğdu insan.
Tufan hadisesini biliriz. Elem dolu azaplar gelmeden kavminin uyarılması istenir Hz. Nuh'tan. Nûh şöyle dedi: "Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."(Nuh-2)
Bu ayetten sonra da Hz. Nuh'un kavmini uyarmak için yaptıkları anlatılır. Ancak kavmi kaçar, duymak istemez, kulaklarını tıkarlar, inanmamakta direnirler, büyük bir kibir gösterirler.