Suruç saldırısının üzerinden sadece üç gün geçti, cenazeler daha
yeni toprağa verildi. Ancak ülkedeki olaylara, tartışmalara,
ithamlara bakıldığında bu saldırının işaret ettiği derin tehlikeden
hiç bir sonuç çıkarmamışa benziyoruz.
Suruç saldırısı etrafında karşılıklı suçlamalar, muhalif medyadaki
yorumlar, takıntılı analizler siyasi iktidara yönelik bir politika
eleştirisinin ötesine geçti ve AK Parti saldırının doğrudan ya da
dolaylı faili ilan edilmeye başlandı. İstihbarat zaafı tartışmaları
bu zaafın çapını aştı, eleştiriler bir sorgulamadan öte iktidar
hedefli, yıpratma amaçlı siyaset savaşına döndü.
Öte yandan yapılan kimi açıklamalar, yaşanan kimi olaylar 1970'leri
akla getirecek şekilde endişe verici.
Ceylanpınar'da iki polisin evlerinde öldürülmesini PKK'nın Suruç
saldırısına karşı bir misilleme olarak üstlenmesi bunlar arasında.
Sultangazi'de bir sivilin IŞİD'li olduğu gerekçesiyle örgüt
tarafından öldürülmesi, HÜDA-PAR'lıların tekrar hedefe konması da
öyle… İki genç polis de, hayatını Suruç'ta kaybeden gençler kadar
masumdu. Kurbanlar ve hayatlar arası hiyerarşi yoktur.
Suruç'taki saldırının sorumlusu olarak siyasi iktidarı göstermek,
AK Parti-IŞİD işbirliği gibi kestirme ve çarpık formüller üretmek,
bu tür eylem ve misillemeleri tabileştirmek, hatta desteklemek
anlamına gelir. O zaman desteklediğiniz çatışmanın bizzat kendisi
olur.
Sivil, medyatik ve entelektüel sorumluluk her şeyden önce bunu
görmektir.