Hükümetlerin “kamu düzeni” ifadesine Kobane olaylarından sonra
sarıldığı malum.
Tabir, PKK'nın askeri, sivil, siyasi yapılarının devletimsi
etkinlerine seferber ettiği sokak hareketlerine son
vermesi/verilmesini kastediliyordu.
İç Güvenlik yasası bu koşullarda gündeme geldi.
Pek çok güvenlik düzenlemesi gibi bu yasa da, idareye temel hak ve
özgürlükler alanına doğrudan müdahale imkanı veriyordu. Yasanın
getirdiği, yargı kararı olmadan, emniyetin polis şefi ya da mülki
amirin inisiyatifiyle olaylara el koyma, gözaltına alma, geniş
arama yapma yetkisi, o dönemde ciddi olarak tartışıldı ve haklı
olarak eleştirildi. Bu yasanın sistemdeki eksik hukuki denetimi
daha da azaltacağı, keyfiliğe ve hak ihlallerine yol açacağı
vurgulandı.
Temmuz ayı sonrası terör olaylarının artması, PKK'nin şehir
savaşları aralanan bu kapıyı daha açtı.
Denebilir ki, “bu durumun kaçınılmaz olduğu anlar vardır. Yaygın
terör ve asayiş olayları, ayaklanma girişimleri, iç çatışmalar,
savaşlar her ülkede güvenlik bulutlarını egemen kılar, bu tür
düzenlemeleri asayiş tedbiri halinde öne çıkarırlar. Bugün
olağanüstü hal uygulamasıyla, onlarca insanı sadece şüphe ettiği
için ev hapsinde tutan önleyici tedbir uygulamalarıyla Fransa buna
bir örnektir.”