Cemaatimsi toplum dokusu Türkiye'nin en önemli sosyolojik verisi
ve en önemli siyasal sorunudur.
Bizde toplum iç içe girmiş, bütünlenmiş gruplardan çok, yan yana
duran bir topluluklar serisi olarak karşımıza çıkar.
Dindarlar, laik-seküler kesim, Kürtler, Aleviler, sol, milliyetçi
gruplar, azınlıklar zımni bir milletler düzeni içinde yaşarcasına
her biri içine kapalı değer sistemleri içinde ve varlıklarını
sürdürürler.
Böyle bir dokunun temel meselesi doğal olarak bu gruplar arasındaki
ilişkiler üzerine oturur.
Demokratik dalga, reform, ekonomik ve siyasi istikrar dönemlerinde
gruplar arası temaslar artar.
Buna karşılık iniş dönemlerinde ya da topluluklar arasındaki güç,
temsil ve görünürlük dengesinin, hiyerarşisinin bozulduğu ilişkiler
kopar ve karşımıza kutuplaşmalar çıkar.
Birbirini duymayan, anlamayan, farklı gerçekler, algılar içinde
yaşayan, bunu fark etmeyen bloklar oluşur.
Bu tür kutuplaşma ve kopuş dönemlerinin önemli bir özelliği vardır.
Toplumun siyasete esir olması siyasetin içinde hapsolmasıdır.
Siyasetin toplum, toplumsal ve topluluklar üzerindeki tahakkümü
kutuplaşmayla doğar ve ne yazık ki fasit bir daire oluşturarak
kutuplaşmayı besler.
Tarz-ı siyaset, cemaat meselesi, otoriterleşme, kimlik siyaseti,
itiraz siyasallaşması; bunların hemen hepsi en azından iç içe giren
birbirini üreten bir bütün olarak, birer besleyici ve birer sonuç
olarak bu şemsiyenin altında yer alıyorlar.
Elbet son yıllar, özellikle sosyolojik alanda pek çok dönüşüme
tanık oldu. Kimlikler kendi içinde yeniden yapılandı, daha
özgürlükçü bir istikamet tutturdu. Ancak görüyoruz ki ana doku,
sert zihniyet çekirdeği çok dirençli ve alınacak daha pek çok yol
var.