14 yıldır Yeni Şafak Gazetesi'nde yazıyorum. Gazeteye
geldiğim ilk gün tanıdığım, muhabbet beslediğim sevgili Mustafa
Cambaz'ın dün Çengelköy'de darbeciler tarafından öldürüldüğü
haberini aldım. Mustafa'yı genç yaşta kaybettik. Ne var ki, o, Erol
Olçak ve diğerleri gibi, demokrasi şehitleri arasında, tarihin ak
sayfalarında yerini alarak bu dünyadan göçtü. Ona Allah'tan rahmet
diliyor, katillerine lanet ediyorum.
Dün gece Türkiye büyük badire atlattı.
Sivillerin üzerine ateş açıldı, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı
bombalandı, Özel Hareket Merkezi, MİT hedef alındı, Jandarma Genel
Komutanlığı işgal edildi, Genelkurmay Başkanı ve iki kuvvet
komutanı rehin alındı.
161 kişi hayatını kaybetti.
Bunu yapan kim?
Tüm açıklığıyla ortada:
2010'dan beri “otonom yapı" olarak adlandırdığım, Ergenekon, Balyoz
süreçlerini kirleten, 2012 MİT, 17-25 Aralık 2014 darbe
girişimlerine kalkışan, devletin içine yuvalanmış, onu ve düzeni
ele geçirmeye çalışan Türk Opus Dei'si Gülen cemaatinin askeri
kanadıdır.
Birkaç gün önce yapılan, ilk ordu içi paralel yapı soruşturmasında
adı geçen iki tümamirali de eklersek, darbe girişimiyle ilgili
cemaat mensubu olduğu varsayılan 30 general/amiral gözaltına alındı
veya tutuklandı. Eski Hava Kuvvetleri komutanı Orgeneral Akın
Öztürk'ü de bunlara eklemek gerekir.
Bu sayının artacağına şüphe yoktur.
31 rakamı (1 or, 1 kor, 6 tüm, 23 tuğ) Türk ordusunun general ve
amirallerinin yaklaşık yüzde 10'una işaret eder.
Bunun yanında Silahlı Kuvvetler'de dün itibariyle darbe girişimine
karışmış rütbeli gözaltı sayısı 1.500 civarında...
Durumun vahameti göstermek bakımından darbe girişimi sonrası 10
Danıştay, 5 HSYK, 150 Yargıtay üyesi hakkında işlem başlatıldığını,
2745 hakim açığa alındığını, eklemek gerekir mi?
Dün altını çizdim, tekrar etmek isterim, darbe girişimi üç hayra
vesile olmuştur.
İlki darbe girişimi karşında TBMM'nin, tüm siyasi partilerin, sivil
örgütlerin, siyasi iktidarın, basının gösterdiği demokratik
dirençtir. Türkiye'deki sivilleşme süreci eksikliklerine rağmen son
15 yılın ön önemli gelişmesiydi. Bu gelişme, gerek asker zihniyeti
açısından, gerek toplumsal ve siyasal direnç açısından 15 Temmuz
gecesi taçlanmıştır.
İkincisi cemaatin vahim ve ölümcül yüzünün içeride ve dışarıda
gerekçesiz, bahanesiz tümüyle açığa çıkmasıdır.
Üçüncüsü, bu yapının bu girişimle ordu içinde kendisini tümüyle
afişe etmesi ve köklü bir temizliğin başlayacak olmasıdır.
Temizlik, elinde silah gücü olan yasal kılıflı zorba unsurların
yarattığı ve yaratacağı tehlikenin bertaraf edilmesi demektir.
Devlet çeperinde daha önce başlatılan temizliğin hız ve meşruiyet
kazanacağı, darbe girişi sonrası ilk adımlarla ortaya
çıkmıştır.
Bu çerçevede dört temennim var:
-Cemaatle mücadele tüm siyasi partilerin destek vereceği bir
temizlik ve yeniden yapılanma programı oluşturulmalıdır.
-Tasfiyelerde hukukiliğe azami özen gösterilmelidir.