Halk o gece sadece darbeyi durdurmadı. Aynı gece bundan böyle
darbeyi aklına getirecek her gafilin zihnine “nafile” kelimesinin
anlamını kazıdı ve bu geleneğe kapıları kapadı.
O gece, iktidara yakın uzak tüm televizyon kanallarıyla basın da
hayati bir rol oynadı. TVNet'iyle, NTV'siyle, CNNTürk'üyle ve
diğerleriyle sadece siyasetçi, Meclis, Başbakan ve Cumhurbaşkanı
ile halk arasındaki bağı kurmakla, haber alma kanallarını açık
tutmakla, tankların üzerindeki halkı darbecilerin gözüne sokmakla
kalmadı, yayın akışının her anında darbeci mantığa direndi. Onlar
olmadan demokratik konsensüs sağlanamazdı. Cumhurbaşkanı'nın
çağrıları duyulmaz, darbe karşıtı kolektif ruh evde, sokakta bu
denli hızlı ve örgütlü biçimde harekete geçemezdi.
Türk demokrasi tarihinde siyasi partilerin bu denli ilkeli biçimde
birlikte davrandıkları görülmemiştir. 1960 darbesi CHP'yle
ilişkisini hiç koparmadı, 1971 ve 1980 darbelerinde siyasi partiler
“ağızlarını açmadı, açamadı”. 28 Şubat'ta Baykal bile Türk Silahlı
Kuvvetleri'ni baskı ve eylemleri itibariyle sivil toplum örgütü
gibi tanımlayabildi. 15 Temmuz 2016 Türk demokrasi tarihinde siyasi
partilerin tutum ve tavır açısından bir ilktir. 11 kez bombalanan
Meclis'te, bombalara rağmen bir arada duran, direnen farklı siyasi
partilerin milletvekilleri de demokrasi bayrağını birlikte
taşıdılar.
Şimdi soru şudur:
Demokrasiyi birlikte savunmuş olan bu aktörler, özellikle siyasi
partiler, darbe tahribatının giderilmesi için devletin demokratik
restorasyonunda birlikte davranabilirler mi?
Aslında bu bir soru değil, bir gerekliliktir.
Öyle olmalıdır.