Türkiye'nin bir süredir özellikle bölgede yaşadığı dış politika
sıkışıklığı ortada.
Bu, bir yalnızlaşma halinin de ötesinde, kimi bölge güçleriyle
örneğin İsrail'le, örneğin Rusya'ya ilişkilerin kopukluğu ve
yokluğu raddesine ulaşmış bir durumdu.
Rusya'yla yaşanan endişeli gerginlik Türkiye'nin IŞİD kaynaklı
Kilis'i vuran saldırılara hava kuvvetleriyle yoluyla yanıt
vermesini, “çözüm bulmasını” bile engeller hale gelmişti. Endişe,
Suriye hava sahasında girecek bir Türk askeri uçağının Rusya
tarafından düşürülme ihtimaliydi.
Kim ne derse desin, son bir yıl içinde, geleneksel Kuzey riski ve
tehdidi Türk siyaseti için yeniden istikrar bozucu bir sorun kalemi
olmaya yüz tutmuştu.
Ayrıca hiç bir ülke içe kapalı yaşamıyor. Türkiye için, Rusya'yla
ilişkilerdeki kopuş, ekonomik açıdan da önemli bedelleri olan bir
durumdu. Nitekim turizm ve inşaat sektörü başta olmak başka pek çok
sektörü yalayıp geçti bu kriz. Ölçülebilir bedel, yıllık 11 milyar
doların üzerinde bir kayıpla ifade ediliyor.
Bu açılardan Erdoğan'ın Putin'e gönderdiği mektup, ilişkilerin
normalleştirilmesi ve eski rayına oturma istikametinde atılmış
önemli adımdır. Ciddi ve gerekli bir düzeltme hamlesidir.
İsrail'le ilişkilerin Mavi Marmara hadisesi sonrası bozulması da,
Türkiye'nin bu konudaki tüm haklılığına rağmen, pek çok faturayla
geri döndü.