Kamusal alan meselesi, mikro siyaset talepleri, bunun karşısında
ataerkil iktidar krizi, katılımcı demokrasi tartışması, cemaat
kumpası iddiaları, polis şiddeti, gençlik patlaması, ayaklanma
girişimi, Taksim-Tahrir bağlantısı, darbe beklentileri ve darbe
endişeleri...
Bu ve benzeri daha pek çok ifadeyi alt alta yazmak mümkün.
Hepsi bir arada ya da her biri ayrı ayrı Gezi olaylarına, bu
olayların farklı algılanma biçimlerine gönderme yapar.
Ancak hangi açıdan bakarsanız bakın şu gerçek değişmez:
Bu olaylar siyasi-toplumsal ittifaklar ve algılar açısından AK
Parti döneminde kritik bir eşiği oluşturur.
Bu eşik, siyasi iktidarın artan kimlikçi ve ahlakçı söylemi
üzerinden biriken karşı enerjinin boşaldığı bir kopuş anıdır.
AK Parti iktidarının çeşitli evrelerinde yan yana gelmiş, zaman
zaman el ele vermiş, karşılıklı olarak endişe gidermeye çalışan,
toplumsal etkileşimin kurallarına tabi olan, (muhafazakar ve dindar
çevreler, laik ve modern kesimler, liberaller, sol liberallerin
oluşturduğu) iki farklı zihniyetin, tekrar ve keskin biçimde karşı
karşıya geldikleri kopuş anı...
Bu gruplar, Gezi olaylarıyla görece ittifaktan kalıcı biçimde açık
gerginliğe ve çatışma iklimine geçtiler. Başka bir ifadeyle Gezi
olayları meydanda toplanmış insanların kendi mahallesine geri
dönmesinin başlangıç noktasını oluşturdu.