Akademisyenler bildirisine yönelik tepkiler, bildiriye ilişkin
içerik tartışmasını geride, eleştirisini ise gölgede bıraktı.
Siyasi iradenin verdiği sert tepki, YÖK'e yönelik “gereğini yapın”
talimatı, yargının harekete geçmesi, açılan soruşturmalar, kimi
imzacıların evlerinin aranması, kimisinin göz altına alınması,
bazılarının tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedilmesi ortaya
kendi başına sorunlu ve demokrasi açısından sindirilmesi zor bir
resim çıkarmış durumda.
Çatışma ve şiddetin yükselmesi, siyasetin yerini asayişçi iklime ve
mantığa bırakması, hemen her zaman, bu ülkede her alana olumsuz
titreşimler göndermiş, siyasi alanı daraltmış ve demokrasiyi
boğmuştur.
Terörle Mücadele Yasası, yıllarca farklı fikir, farklı görüş ve
siyaset önerisine yönelik tehdit olmuş, tartışmanın önünü kesmiş,
siyasi bir sorunu “devletleştirmiş”, ülkenin pek çok yazarı,
gazetecisi, edebiyatçısı, siyasetçisi bu çerçevede adliyelerde
sürünmüş, cezaya çarptırılmıştır.
KCK operasyonları döneminde Kürt siyasetini kendi başına götürmeye
soyunan “cemaat”, siyasi iktidarı da kuşatarak yeni bir otoriter
dalga estirmiş, Kürt meselesinde fikir beyan eden, sivil ve siyasi
çalışmalara katılan, meşru ve yasal bir siyasi partide seminerler
veren aydın ve akademisyenlerin bir kısmı tutuklanmış, bir kısmı
tutuklanmaktan zor kurtulmuş, baskı, düşünce ve siyaset alanını
soluksuz bırakmıştı.
Kandil'in başlattığı sokak savaşları sonrası geldiğimiz nokta
malum.
Tedbirde asayiş galebe çalıyor, fikir alanında tek boyutluluk,
disiplin ya da suskunluk bu tedbirlerin zorunlu devamı olarak
görülüyor ve telkin ediliyor.
Daha bir süre önce HDP eşbaşkanları ve milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılması, devletin en üst düzeyinde dile
getirilmiş ve hala süren soruşturmalar açılmıştı.
Bugün ise, akademisyenlere yönelik cadı avı, yasak fikir ve
düşünceler ilanı, doğru vatandaş, doğru fikir tanımları, eleştirel
ve muhalif duruşu siyaset dışı ilan etme, ihanet kelimesiyle
tanımlama hızla alan kazanıyor.