Önce küçük bir tekrar:
Bir darbe girişimine bağlı olarak bizdeki çapta (on binler) ve
tarzda (Kürt öğretmenlerden muhalif seslere uzanan ve hata payı
yüksek), koşullar gerektirse de sonuç olarak (kimi temel hak ve
özgürlükleri askıya alan) olağanüstü hal rejimine dayanan
tutuklama, gözaltı ve açığa almalar, bir toplumun hayatını yıllar
boyu etkiler. Suçun şahsiliği ilkesinin esnetilmesinden bu
istikamette takip ve kanıt yöntemlerine, bunları uygulayacak
savcı-yargıç grubundan mümkün kılacak yasal düzenlemelere kadar
asayişçi devlet faaliyeti, “siyasi zaman”ı işgal etmekle kalmaz,
zamanın ruhunu da işgal eder ve belirler...
Hukuk devleti, olağanüstü hal koşullarında bile, demokratik
düzenini yıkmak isteyen her eyleme hesabı asgari demokrasi
koşullarında ve hukuk yoluyla sormakla mükelleftir. Bu, sadece
şüpheli ve suçluların değil, tüm toplumun hak ve hukukunun teminat
altına alınmasının gereğidir.
Daha dün, Gülencilerin elinde “Balyoz ve Ergenekon” davalarının
kirletilmesi, bu kirin tüm topluma sıçramasına yol açmadı mı?
Mağdurların uğradıkları hak gaspı tüm yargı düzenini paramparça
etmedi mi? Bunları hep beraber yaşamadık mı?
Hatalar düzeltilebilir, ama iz bırakır.