13. İslam Zirvesi İstanbul'da toplantı. Zirve her zamankinden
önemli, önemli olacak. Terör saldırıları, selefi hareketler, mezhep
saldırıları üzerinden İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı büyük
mesele ortada. Nitekim Erdoğan zirveyi açarken şiddet
hareketlerinin üzerine Batı'dan önce biz gitmeliyiz diyordu.
Zirve ve bu konu, Tarık Ali'nin bir süre önce okuduğum bir
makalesini aklıma geldi. Şöyle diyordu, bir yerinde:
“2003 savaşı öncesi Irak'ta Bağdat ve Musul'da – şu anda İslam
Devleti'nin işgali altında – tarihi yüzyıllar öncesine giden
kütüphaneler bulunuyordu. Musul kütüphanesi sekiz yüzyıldır açıktı
ve mahzenlerinde antik Yunan'dan el yazmaları vardı. Bağdat
kütüphanesi, bildiğimiz gibi, işgalden sonra yağmalandı ve Musul'un
kütüphanelerinde şu an olup biten de sürpriz sayılmamalı, binlerce
kitap ve el yazması yok edildi.
Irak'ta olup biten her şey, soykırıma varan seviyelerde felaket
getiren o savaşın bir sonucu. Hayatını kaybedenlerin sayısı
tartışmalı çünkü “İstekliler Koalisyonu” işgal ettiği ülkedeki
sivil ölümlerini saymıyor. Neden saysın ki? Ama başka kaynaklarca
çoğu sivil yaklaşık bir milyon Iraklının öldürüldüğü tahmin
ediliyor. İşgal tarafından göreve getirilen kukla yönetim, 2006'da
Irak'ta beş milyon yetim olduğunu resmi olarak kabul ederek bu
rakamları dolaylı olarak teyit etmiş oldu. Irak'ın işgali modern
tarihin en yıkıcı eylemlerinden biriydi. Hiroşima ve Nagazaki
nükleer bombayla vurulmasına rağmen Japonya'daki sosyal ve siyasal
yapı korundu; Almanlar ve İtalyanlar İkinci Dünya Savaşı'nda
yenilmesine rağmen, askeri, istihbarat, polis ve adalet yapıları
büyük oranda yerinde kaldı. Çünkü ufukta yeni bir düşman vardı:
komünizm. Ama Irak'a daha önce hiçbir ülkenin başına gelmeyen bir
muamele yapıldı…”