Beklenti dört siyasi arasında bir tür, bir yolla, bir şekilde
bir uzlaşma imkanının bulunması, bir koalisyonun kurulmasıydı.
Olmadı…
Türkiye (büyük bir ihtimalle) seçimlere gidecek.
Meclis'te temsil edilen dört parti arasında kağıt üzerinde bir çok
koalisyon formülü ve hükümet seçeneği vardı. AK Parti-CHP, AK
Parti-MHP, AK Parti-HDP, AK Parti-CHP-MHP, CHP-MHP-HDP
koalisyonları bunlar arasında yer alıyordu. Ancak, malum, alan ilk
günden daraldı, daraltıldı. MHP'nin HDP'yi gayri meşru ilan etmesi,
bu partiyle dolaylı, dolaysız tüm işbirliğini reddetmesi geriye iki
formül bıraktı. Bunlardan AK Parti-MHP koalisyonu da MHP tarafından
ilke olarak reddedilince, geriye tek seçenek, AK Parti-CHP
koalisyonu kalıyordu.
Bu iki görüşmeler hiç beklenmedik biçimde, alışılmadık ölçüde
yumuşak, yapıcı ve uzlaşmacı bir atmosferde yürüdü. Kabul etmek
gerekir ki, bu tablo bile yerleşik çatışmacı siyasetin bir ölçüde
normalleşmesine, gerginliğin kısmen azalmasına, uzlaşma umutlarının
doğmasına neden oldu, hatta katkıda bulundu.
Ancak “gerçek bir normelleşme sürecini” tamamlamak için bunlar
yeterli olmuyor. Siyasi partilerin karşılıklı tavizler vererek,
kimliklerinin ötesine geçen bir yönetim mekanizması oluşturmayı
kabul etmeleri, buna ilişkin riski almaları, katılımcı ve uzlaşmacı
adımları öne almaları gerekiyor.
Kamuoyunun bu iki parti arasındaki umutla, iyi niyetlerle, yüksek
beklentilerle izlediği temaslarda bunlar gerçekleşmedi ne yazık ki
koalisyon arayışları başarısızlıkla sona erdi.