Türkiye bir süredir çıplak bir gerçekle karşı karşıya. Arap
Baharı ve Suriye iç savaşı sonrası ülkenin dinamikleriyle bölgenin
dinamikleri arasında ciddi bir iç içe geçme hali var. Suriye'de her
gelişme, açığa çıkan her siyasal ve toplumsal enerji Türk siyasal
sistemini, dengelerini, politikalarını doğrudan etkiliyor.
ABD- Rusya gibi “yeni komşular”, selefi hareketlerden Şii-Sünni
hattı ayrışmasına İslam-siyaset ve İslam-Batı ilişkileri sadece
Türkiye'yi kuşatan sorunlar değil, artık Türkiye'nin de
sorunları.
Bölge dinamikleri içinde iç siyaset ile ilk sırada bütünleşen
gelişmelerin, örneğin Rojava'da Kürt meselesini biçimlendiren bir
Kürt siyasi havzası oluşumunun, örneğin IŞİD adıyla ortaya çıkan
yeni cihat hareketinin ülkeye yansıyan hem siyasi hem sosyolojik
sonuçlarını yaşıyoruz.
911 km'lik Suriye sınırının özellikle doğu hattında yaşayan Kürtler
ile Türkiye tarafında yaşayan, zaten akraba olan, aynı aşiretten,
dokudan gelen Kürtler arasında yeniden ve farklı bir tahayyül
etrafında sosyolojik bütünleşme yaşanıyor. Türkiye'nin Kürt
hareketi ile Suriye'nin Kürt hareketi arasında var olan kuvvetli
siyasi bağlar, tam bir siyasi bütünleşme haline işaret ediyor.
IŞİD de bir “terör” tehlikesinden ibaret değil. Bir taşeron adayı.
Onun da ötesinde cihat alanını Türkiye'ye genişletmek iddiası
taşıyan, bu istikamette dergiler çıkaran ve en önemlisi taban
bulabilen bir hareket. Kimi araştırmalar son yıllarda 10 bin
ailenin IŞİD'e katıldığını yazıyor. Uyuyan evler, hücreler, destek
veren kesimlerle bu taban varlığı “bizim İslami geleneğimize ters
denilerek” hafife alınamaz.