2015 Temmuz'dan bu yana, Kürt meselesinde her anlamda, her
sahada bir savaş ve çatışma yaşıyoruz. Bunun insani ve fiziki
bilançosu ortada: 10 bine yakın ölüm, onlarca savaş kalıntısı
şehir, sertleşen siyasi iklim, güvenlik karşısında zemin kaybeden
demokrasi...
Bugün, terör saldırılarından suikast girişimine, Suriye'deki
harekata kadar Kürt sorununa değen her gelişme devam eden bu
savaşın bir parçası...
Çatışma evresi, malum, Temmuz 2015'te, örgütün, Suriye modelini, bu
modelin sokak savaşları, fiili egemenlik arayışı gibi araçlarını
Türkiye'ye taşımasıyla, iç çatışma ve kaos ortamı üzerinden
kendisine alan açma ve Türk sistemini zorlama stratejisiyle
başladı.
HDP ve Kandil, hendek siyasetini devletin planlı katliam
politikalarına yanıt olarak tanımlasalar da, bu, dış kamuoyunda,
Türkiye'de muhalif kesimlerde bir süre akis yapmış olsa da, dünden
bugüne hiç bir karşılık taşımadı.
Bu, bir savaş stratejisiydi. Silahın siyaseten daha etkili
olduğunun düşünülmesi ve bunun tercih edilmesiydi.
Örgütü buna iten konjonktürel gelişmeler olmadı değil. Nitekim bir
dönem bölgede rüzgarın örgütün arkasından estiği söylenebilir.