Bu topraklara faydacı, ataerkil, “değişmez toplum" algısına
sahip bir siyasi kültür hakimdir. Ahlaki değerleri, geleneksel
yapısı, “hiyerarşi–itaat" mekanizmaları, dengeleri ile “değişmez
toplum" fikrini, bu değer ve dengelerin değişmesini bozulma olarak
gören, bozulmayı, dolayısıyla değişimi, bir tür
siyasetle, “yıkıcı siyaset"le özdeşleştiren
bir zihniyet besler.
Bunun sonuçları da bildiktir.
Dış ve iç değişim dalgalarının tehlike olarak algılanması…
Her dalganın hakim zihniyet üzerinde ağır “travmatik
etki"ler yaratması…
Ve deneyimle sabittir: Her travma, devlete endeksli,
devleti“değişmez toplum ve dengelerin"un
koruyucusu ve vasisi olarak öne çıkaran, dolayısıyla onun
kontroluna yönelik çatışmacı siyaset algısını da biraz daha
besleyen, toplumu biraz daha geri iten evreler üretir.
1960'lardan bu yana yaşadığımız her 10 yıllık dilim, dünya, bölge,
ülke kaynaklı farklı değişim girdilerini taşıdığı, değişim halini
ifade ettiği oranda, bu değişim karşısındaki travmayı, bu değişime
verilen tepkiyi, değişimin dış düşman, iç düşman, üst akıl gibi
vurgularla özneleştirilmesini ifade etmiştir.