Her şeye olduğu gibi, Kürt meselesine de uzak açıyla ve mesafe
koyarak bakmak mümkün.
Bu açı objektife şunları yansıtır:
1. Ortada 30 yıldır süren bir isyan var, isyanın sahibi PKK yıllar
içinde 50 bin insanı ölmek üzere dağa çekecek kadar kuvvetli
sosyolojik bir zemin üzerinde hareket ediyor.
Bugün Kürt sorunu denilen mesele de bu isyandan ayrışmaz duruma
geldi. Kimlik haklarının kullanımıyla ilgili demokratik reformlar
sonrası, Kürt sorunu, tarihi esasıyla, “özerklik ve kendi alanını
yönetme” talebiyle tarif edilir oldu. Bu tarifin taşıyıcı merkezi
olan PKK'yla, onun güç ve zeminiyle iç içe girdi.
Nitekim, dün olduğu gibi yarın da herhangi bir çözüm süreci, genel
bir demokratikleşme halini değil, örgütün yürüttüğü silahlı
mücadeleye son vermesini siyaset yoluyla sağlamayı, bunun yanında
isyanın doğduğu ve güçlendiği zemini demokratik hamlelerle ıslah
etmeyi ifade edecek.
Eğer durum buysa, Kürt sorunu hükümetin iddia ettiği gibi
reformlarla çözülmüş ve bitmiş olarak görülemez. Kaldı ki, bu
reformlar bile henüz şiddeti üreten bataklığı kurutmuş
değildir.
Durum buysa hakim siyasi söylemin de gerçekçi bir karşılığı yoktur.
Nitekim son olaylar da halkı tümüyle PKK'dan uzaklaştırmıyor.
Tersine milyonların göç etmesiyle, ölüm ve şiddetin
sıradanlaşmasıyla, öfkeli ve zaman zaman tahkir edici meydan
okuyuşlarıyla bölge büyük bir çatışma alanı haline geliyor ve
militarist zihniyet besleniyor.