Dink davası, sadece bu ülkenin vicdan meselesi değildir, aynı
zamanda çözülemedikçe düğüm görüntüsü veren “karanlık bir devlet
katmanı”nın anahtarıdır.
Ana dava malum bir kaç sıradan tespit ve tetikçi mahkumiyetiyle
sona erdi. Pek çok idari mahkeme kararı ise ihmal ve sorumlukların
üstünü örttü. Bir süre önce, AİHM'in etkili soruşturma yapılmadığı,
ihmali bulunan kamu görevlilerine yaptırım uygulanmadığı
gerekçesiyle Türkiye'yi mahkum eden kararına dayanarak, adliye
tekrar bir soruşturma başlatmıştı. Son derece ciddi olarak,
müdahillerin fikri ve talepleri de dikkate alınarak yürütülen bu
soruşturma sonunda, ihmali görülen (asker kişi dışındaki) hemen tüm
kamu görevlileri hakkında ağır cezalar isteyen bir iddianame
hazırlandı.
Cezalandırılması istenenler içinde cemaatçisi de vardı, cemaatçi
olmayanı da...
Ancak başsavcılık burada yer alan isimlerden bazılarına haksız ve
gereksiz suçlama yapıldığı gerekçesiyle iddianameyi kabul
etmedi.
İddianame okununca, dışarıda tutulması istenen isimlerle diğerleri
arasında nitelik açısından büyük bir ihmal ve suçlama farkı yoktu.
Dahası böyle durum, Dink iddianamesini devlet temizliğin, cemaate
yönelik hesap sormanın aracı haline getirme riski taşıyordu.