Batı'nın darbe girişimi değerlendirmesine, Batı değer sistemi
açısından mantıklı bir açıklama getirmek mümkün değil.
Avrupa'nın yanı başındaki, AB'yle üyelik görüşmeleri sürdüren bir
ülkede, son derece ciddi, meclisin bombalandığı, güvenlik
güçlerinin kendi aralarında çatıştığı, halkın darbecilerin
kurşunlarına hedef olduğu, yüzlerce insanın öldüğü bir askeri darbe
girişimi yaşandı.
Bu girişimi önce Erdoğan'ın tertip ettiğini söyleyen, öyle
olmadığını anlayınca, darbeye karşı alınan tedbirlere kaş kaldıran,
olağanüstü hal ve tedbirleri otoriter bir sistemin inşa araçları
olarak gören bu bakış hala Batı'da egemenliğini sürdürüyor. ABD'li
general, İsveçli bakan gibilere her gün bir yenisi ekleniyor.
Yetmiyor, New York Times, CNN gibi yayın kuruluşları hala Gülen'e
söz verebiliyor, hatta arkasında durulabiliyor.
Herhangi bir Avrupa devletinde ya da çeperindeki bir ülkede, bir
dönemler Macaristan, Çekoslovakya, Polonya ve Rusya'da kısmen
olduğu gibi, on binlerce insan askeri darbeyi engellemek için
sokaklara inse, askeri uçakların kalkmasını, tankların ilerlemesini
engellese, yüzlercesi kurşunlara hedef olsa ve askeri darbeyi
engellese, tarihin en şanlı demokrasi sayfası onlar için açılmış ve
yazılmış olurdu.
Bu tutumu ne Türkiye'nin son yıllardaki demokrasi notunun
düşüklüğü, ne olağanüstü tedbirlerin varlığı ne de örneğin Şahin
Alpay'ın, Ali Bulaç'ın tutuklanmasında olduğu gibi ölçünün kaçması
açıklar.
Batı öyküsü açısından bu durumu anlatacak en iyi kavram
“oryantalizm”dir, “oryantalist bakış”tır. Bu bakış, bugün olup
biten karşısında, “Türkiye'nin demokrasiyi hak etmediği, darbenin
olup olmasının böyle bir ülke için önem taşımadığı, mevcut rejim
ile darbe arasında bir fark olmadığı” iması üzerine
oturmaktadır.