Türk ordusu Suriye'deki YPG mevzilerini bir kaç gündür
vuruyor.
Uluslararası hukuk sınırları içinde kalmaya çalışılsa da, açılan
ateş angajman kuralları çerçevesinde verilen karşılık olarak
açıklansa da, biliyoruz ki Türkiye'nin asıl meselesi Suriye'deki
Kürt güçlerinin Batı'dan Doğu'ya doğru alan genişletmesi.
Davutoğlu'nun “PYD-YPG Azez ve çevresinden, Miniğ Havaalanı'ndan
çekilecek” sözlerinin anlamı açık. Türkiye sınırları boyunca bir
Kürt koridorunun oluşmasını ulusal güvenliği açısından mutlak bir
tehdit olarak görüyor.
Bu tehdit algısının üç ayağı var: 1. Yeni göçmen dalgasının
tetiklenmesi. 2. Türkmenlerin ve Arap gruplarının da yaşadığı
bölgede nüfusun Kürtleştirilmesi. 3. PYD'nin Afrin ile
Kobane-Kamışlı kantonlarını birleştirerek tüm sınır hattına egemen
olması, (bu durumun ayrıca Türkiye'nin Suriye'yle bağlantısını
koparması)...
Resme şöyle bir bakalım...
Türkiye'nin bu tehdit algısının karşılıksız olduğu söylenemez.
PKK-PYD politikasını açık bir şekilde dile getiriyor: O bölgeye
yerleşmek, kökleşmek, tarihsel-siyasal bir bağımsız alan üretmek.
Böyle bir iddianın o bölgede etnik dokunun Kürtleşmesine yol
açacağı, hatta şimdiden açtığı da ortada..
Bu arayış ile Rusya ve Esat rejiminin ana hedefleri en azından
şimdilik kesişiyor. Kürt hareketi alanını özellikle Rusya'nın
desteğiyle genişletiyor. ABD'nin PYD'yi IŞİD karşısında önemli bir
müttefik olarak kabul etmesi ile Kürtlerin projesine bakışı
arasında geçişkenlikler var. Durum AB ülkeleri açısından da pek
farklı değil.