Cumhurbaşkanı dün noktayı koydu. “Çözüm sürecini milli
birliğimize kastedenlerle devam ettirmek mümkün değil” sözleri bir
evrenin kapandığına işaret ediyordu.
Her ne kadar hükümet çevreleri yaşanan gelişmelerin sadece bir
kopuş, bir tashih gereği olduğunu ifade etseler, bir paradigma
değişikliğinin söz konusu olmadığını söyleseler de, içinde
bulunduğumuz keskin aşama ortada.
PKK her yerde teröre, şiddete başvuruyor, kan döküyor. Askere,
polise, kamu binalarına saldırılar, karakol baskınları, köprülerin
havaya uçurulması her geçen dakika artıyor. Kurulan pusularla, üç
polisin ardından, Muş'ta bir binbaşı, Siirt'te bir astsubay
hayatını kaybetti. Savaş uçakları 4 yıl sonra havalandı. Türk
Silahlı Kuvvetleri PKK kampalarına bomba yağdırıyor. PKK ve YPG'ye
yönelik tutuklamalar sıkı yönetim rejimi havası içinde ve
yoğunluğunda gerçekleşiyor.
Yıllar sonra ilk kez bir siyasi partinin kapatılması telaffuz
ediliyor. Seçimlerin üzerinden daha 2 ay geçmeden, 1995 ve
sonuçları hiç akla getirilmeden… Örneğin cumhurbaşkanı, “HDP
yöneticilerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve
cezalandırılmaları” gerektiğini söylüyor. HDP daha bir süre
öncesine kadar Kandil-İmralı-Hükümet arasındaki bağları kuran,
kurması istenen bir siyasi partiyken, bugün aynı özellikleri
yüzünden suçlu sandalyesine oturtulmaya hazırlanıyor. Üstelik Kürt
Hareketinin şiddet evresinin açılmasındaki açık sorumluluğuna
rağmen, HDP'nin tüm ölümcül hatalarına (örneğin Demirtaş'ın yaptığı
"Tayyip Erdoğan darbesi, sivil cunta rejimi” gibi çatışma ve
eylemleri doğrulayan açıklamalara) rağmen bu partiye şiddetten
siyaset evrilmek için hareket alanı ve imkanı vermek gereken şu
günlerde…