Şiddet toplumları sarsıyor.
Ortadoğu malum. Güneydoğu'da şiddetin yaptığı tahribat ve ürettiği karşı dalga ortada. Bunların ürettiği zihni militerleşme, en az fiili militerleşme kadar keskin. Endişe ve öfke, sorun ve sonuç arasındaki tüm bağları koparıyor ya da tek yönlü inşa ediyor.
Nitekim, bizde, Kürt sorunu ile Kürt hareketi, hatta Kürt sorunu ile Kürt hareketinin yöntemi arasındaki özdeşlik ilişkisi kronikleşmiş bir hastalık halinde. Kimileri yöntemin, şiddetin yanlışlığı ile Kürt sorununun reddini özdeş kılıyor. Kimileri ise gelinen noktada Kürt sorunu varlığını ve çözüm için siyasetin gerekliliğini şiddetle aynılaştırarak algılıyor.
Tek örnek değiliz...
Örneğin, Fransa'da, Paris saldırılarından sonra yaşanan gelişmeler bu açıdan dikkat çekici.
Demokrasinin beşiği olmakla övünen, toplumsal hayatta özgürlük vurgusu kuvvetli Fransa'da, saldırılar sonrası, olağanüstü hal ilan edildikten bir kaç gün sonra, Sosyalist Cumhurbaşkanı Hollande bir tartışma başlattı. Anayasadaki mevcut yönetim tarzının ve ilgili hükümlerin terör saldırıları karşısında yetersiz kaldığını söyleyerek, anayasada yürütmeye aşırı yetki veren “bir kriz yönetim modeli” önerdi. Başka bir ifadeyle olağanüstü hal yöntemine anayasada ayrıcalıklı bir yer açılmasını istedi.