Yazardan sadece öfke kusması ve küfür etmesi beklenen bir ülkede
yazı yazmak müşkül iş.
Düşüncenin yerini keskin siyasi pozisyonların aldığı, doğruya
eğriye, haklıya haksıza, meşruya, gayri meşruya bu pozisyonların
karar verdiği anlarda, herkesin mahallesinde benzerlerini övdüğü,
öte tarafı ise taş yağmuruna tuttuğu bir dönemde, bırakın yazı
yazmayı, zihni huzur bile mesele oluyor.
Siyasi ve toplumsal hayatı yöneten çoğu zaman karşılıksız algılar,
kestirme imajlar, keskin cepheler, kuru semboller, ölümcül
önyargılar, bunu takip eden çarpıtmalar, söylentiler, iddialar…
Bunun arasında bir silah eksik…
O da zaman zaman “söz” biçimiyle ortaya çıkıyor.
Zaman zaman gerçekten boy gösteriyor.
Bir kesim için son olayda iddia edildiği gibi “masum ve eyleme
itilmiş çocuklar”ın, yerini öteki tarafın çoçukları, örneğin
Charlie Hebdo’ya saldıran “gençler” alınca sıfatları değişiyor,
koşulların ürettiği eylemci yerini, bir özün doğal ürünü teröriste
bırakıyor