Bugünün gazeteleri, yayın organları soğuk savaşın, vesayet
çağının gazeteleri gibi değiller.
Çok parçalı gerçek ve çoğulcu algı bugün bir veri. Gazetecinin
haberi, bugün, çoğu zaman, hele konu insan, topluluk ve siyasetse,
artık algıda bile gerçeğin tam yansıması değil. Gerçekliğin,
görünür, ulaşılabilir pek çok başka parçası var. Bu durum türlü
algı ve okumaları meşru kılar.
17-25 Aralık hadiseleri iyi örnektir.
Darbe mi yolsuzluk mu? Baskı mı isyan mı? Sivil yapı mı istihbari
teşkilat mı?
Bu konuda tek parçalı tüm okumalar sorunludur. Bu tür bir konuda
haber yapan gazeteci aynı olay hakkında aynı anda iki ayrı
varsayımın mümkün olabileceği esasından, çoğulcu akıl yürütmeden
uzaklaştığı an kendi siyasi pozisyonundan yola çıkar. Dahası bunun
mesleğine yansımasından, örneğin iktidara mutlak mesafenin tek
kural, hatta angajman olduğu gazetecilik anlayışından yola çıkar ve
vardığı sonuç yaralı olur. Bu durumda haber gerçeğin pek çok
boyutundan uzağa düşer ve onlarla kavga etmeye başlar.
Çok parçalılık ve çoğulculuk yanında teknoloji, kaynak
çeşitlenmesi, ütopya yerine erdemi yerleştiren “şimdiki zaman etiği
ve siyaseti” gibi pek çok unsur, basını kendi başına siyasal bir
araç, bir yön verme cihazı, toplum ile siyaset ve kesimler arasında
bağ kurma ve bu bağı yönetme aracı haline getirdi.
Bu durum kaçınılmaz olarak, “usülsüzlük, yolsuzluk, ihlal takibi”
üzerinden tekil ve tepe “iktidarı sorgulamayla sınırlı”
gazeteciliğin işlevleri genişletmiş, çeşitlemiştir. Anlama, topluma
ve toplumsal değerlere değme, hadiselerin iç dinamiklerini haber
unsurları arasına katma gibi yeni iş ve işlevler gazetecilik
faaliyetinde olmazsa olmazları arasına girmiştir.
Ne var ki, iktidar eleştirisi endeksli anlayış bizde hala egemen,
hala “Nirvana”yı temsil ediyor.
Suruç'un patlamanın faturasını hızla AK Parti'ye, Tayyip Erdoğan'a,
Türkiye'nin Suriye politikasına çıkaran, ölümleri bu çerçevede bile
araçsallaştıran, malum anlayışın ürünü ne çok yazı ve kalem oldu
medyada…