Sorunlarının çözümünün büyük ölçüde değişmeye ve yenilenmeye bağlı olduğunu biliyor. Oysa partiler arası simgesel atışmalar, hakim parti içi siyaset tartışmaları ve manevralarıyla Türkiye yapılacaklardan, yapılması gerekenlerden çok iktidar kavgalarıyla iştigal ediyor. Çünkü ataerkil bir zihniyetin, merkeziyetçi bir siyasi yapının egemen olduğu bir düzende, 'fikir' ve 'çıkar' arasındaki ölümcül çelişki pek kolay aşılamıyor. Çıkarın, fikri araç haline getirmesinin önünde durulamıyor. Ve güç merkezlerinin fikir ittifaklarından değil, çıkar ittifaklarından oluşması kaçınılmaz oluyor. Sadakat arayışı liyakat fikrini bunun için ezmektedir. Bugün bizi kuşatan zihniyet ve yapı hâlâ bu kavruk zihniyet ve yapıdır. Belki de bunun içindir ki, Türkiye'de çok partili düzen, gerçek anlamda çoğulcu bir yapıyı gündeme getirememiş, bu nemaları yeni beliren gruplara dağıtan aracıların sayısının artmasından, çoklaşmasından ibaret olmuştur. Mesele, devletin toplum tasavvuruyla, toplumda yarattığı beklentiyle siyasete hareket kabiliyeti son derece sınırlı, değiştirme gücü yok denecek kadar dar bir alan bırakmasıyla yakından ilgilidir.