Bir kaç gün önce İstanbul'da üst düzey bir yetkili, benim de
aralarında olduğum gazetecilere, hükümetin dış politikada
pozisyonunu değerlendiren, basında kısmen yer alan bir brifing
verdi.
Brifingin esas konusu Suriye'ydi.
Suriye söz konusu olunca, Kürt sorunu, PYD, PKK, IŞİD meseleleri,
mezhebi ve etnik gerginlikler, Türkiye'nin Batı'yla, İran'la,
İsrail'le, Rusya'yla ilişkileri bir bütün halinde gündeme
geliyor.
Siyasi iktidarın Suriye ve bağlantılı politikaları bir sır
değil.
Ancak bölgenin hareketliliği, oyuna durmaksızın yeni aktörlerin
girmesi, dengelerin hızla değişmesi politikalar açısından sürekli
ve küçük düzeltmeleri gerektiriyor.
Türkiye devleti ve hükümetiyle bu açıdan nerede duruyor?
Brifingten hareketle aktarmaya çalışalım.
Suriye denince iki sorun odağının altı çiziliyor. Terör ve göç. Bu
çerçevede derhal Türkiye'nin politikalarını kuşatan üç hedef
sıralanıyor: (1) IŞİD'in sınırdan yok edilmesi, (2) PYD-PKK'nın
tehdit oluşturmasına engel olma, (3) Göçmen akınını kesecek
koşulları sağlama. Bunların tümünü bir potada toplayan gerideki
büyük hedef ise Suriye'nin bütünlüğünün korunması ya da
karşımızdaki yetkilinin altını özellikle çizdiği gibi Suriye'nin
tarihi ve kültürel doku ve dengelerini bozmayacak bir yapının
oluşturulması. Bunun ön koşulunun AK Parti açısından Esad'sız bir
Suriye olduğunu tekrar etmeye herhalde gerek yok.