Diyelim ki “terör ve terörist tanımı”nın kapsamını
genişletildi.
Kürt meselesinde resmi bakışın dışına taşan tüm sorular, anlama
çabaları, siyasi öneriler, tartışmalar, ilişkiler terör örgütüne
destek ya da onu meşrulaştırma faaliyeti olarak kabul edilmeye
başladı.
Bu konuda çalışan akademisyenler, fikir üreten entelektüeller,
haber ve yorum yapan gazeteciler, öneri getiren siyasetçiler, resmi
görüşün sınırlarını aşan her adımda, terörist ve hain ilan edilme
baskı ve tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar.
Velhasıl siyaset ve ifade özgürlüğü alanı sadece resmi bakışa yer
verecek oranda daraltıldı, denetim altına alındı ve “terörle
mücadele”nin bir aracı haline getirildi. Kürt meselesi ve çözümü
iyiden bu mücadeleyle indirgendi.
Sormak gerekir:
Bir: Böyle bir yol Kürt meselesinin, bırakın Kürt meselesini terör
ve şiddet sorununun çözümüne yardımcı olur mu?
İki: Kürt meselesinden diğer sorun alanlarına da hızla sirayet
edecek “asayiş ve denetim” esasına dayalı bu bakışı ve ima ettiği
düzeni nasıl adlandırmak gerekir?
Aslında bu iki soru bir başka soruyla birleştirilebilir:
Demokratik siyaset fikrini esas almayan, demokrasinin “olmazsa
olmazları”nı, özgürlükler alanını boğarak, siyaset imkanlarını
sınırlayan bir düzenin adı ne olursa olsun, sorun çözme kabiliyeti
olabilir mi?
Tarihte örneği yoktur.
Askeri çözüm, güvenlikçi çözüm diye bir çözüm modeli yoktur. Çözüm
sandığınız her salt askeri hamle bitmemiş ve bedelleri ağır olan
bir hamledir, keskin olanları ise 100 yıl sonra bile gelip
yakanıza, vicdanınıza yapışır.