Veli Küçük, bir kaç gün önce Jandarma'nın 177. Kuruluş
Yıldönümünde Bilecik'te protokol sıralarında boy gösteriyordu.
Yanında, Vali, Söğüt İlçe Kaymakamı, Bilecik, Söğüt ve Osmaneli
Belediye Başkanları, Jandarma Eğitim Tugay ve Garnizon Komutanı bir
Tuğgeneral ve Bilecik Başsavcısı bulunuyordu.
1990'lardan bu yana devlete dair skandalların, derin devlet
iddialarının merkezinde yer almış bir ismin, Balyoz davasının
iflasından güç alarak, asker, mülki amir, belediye başkanları ve
başsavcıyla protokol tribününde boy göstermesi ilginç değil mi?
Kokuşmuş bir sistem ve geçmişin, bazı adli kumpasların arkasına
saklanması, bu kumpasların kimi karanlık adamlar için aklanma
vesilesi olması hazindir.
Küçük tek başına değil...
Çetin Doğan da Balyoz davasının kumpasları, sahte CD'leri ve
belgeleri üzerinden aklandı. Sahte delillere üzerinden aklanması
adildir, şüphe yok.
Ancak mesele bundan mı ibaretti? Doğan'ın hazırlattığı seminer
masum bir askeri faaliyet miydi? Doğan'ın seminerde yaptığı
konuşmalar suç unsuru taşıyor muydu? Bu suç unsurlarını “görünmez
kılan”, hukuken anlamsız duruma düşüren sahte CD'ler değil miydi?
Doğan'ın darbe yapma niyeti yok muydu? Gözünü Hilmi Özkök'ün yerine
dikmemiş miydi? Dönemin MİT müsteşarı Atasagun'un İlhan Selçuk'a
söylediği iddia edilen "1. Ordu darbe hazırlığında” sözü gerçek
miydi?
Bu konularda bir fikre sahip olmak, bir sonuca varmak, vicdani bir
hükme ulaşmak için hukuki ve adil bir iddianame ve yargı hükmü
gerekmiyor.
Yukarıdaki sorular ve yanıtları ülkenin siyasi hayatı ve
demokrasisini ilgilendiriyor.
Dün de ilgilendiriyordu, bugün de ilgilendiriyor...
Bir ülkede siyasi hayat, asker-sivil ilişkileri, kimi gruplar
arasındaki güç kavgalarından, kumpaslardan, bunların yansıdığı
iddianamelerden ibaret değildir.
Karanlık bir dokunun ve geçmişin böyle bir iddianame üzerinden
aklanması da mümkün değildir.