Mehmet Uçum bir süredir Serbestiyet sitesindeki yazılarında
ilginç bir yaklaşımı dile getiriyor.
“Doğal hukuk” fikri karşısına “siyasi hukuk” fikrini çıkarıyor.
Nasıl?
Yeterli güç dengeleri oluşmadıkça dokunulmaz hukuk kurallarının
Türkiye gibi Batı tarihinin dışında yer alan ülkelerde (değişim ve
talep ne istikamette olursa olsun), toplum ve siyaset üzerindeki
yönlendirici egemenliğini eleştirerek işe başlıyor.
Doğrudur. Batı ülkelerinde toplumun değişme seyri ile hukuk oluşum
seyri iç içe girmiştir. Bu oranda da evrensel değerler ve toplumsal
talepler, dolayısıyla toplumsal meşruiyet arasında bir kesişme
yaşanmıştır.
Bizim gibi anayasa hazırlayan “kurucu iktidarların”, yasaların
ruhunu belirleyen “kurumsallaştırıcı iktidarlar”ın askeri,
bürokratik, seçkinci nitelik taşıdığı, toplum mühendisliği işlevi
gördüğü ülkelerde durum doğal olarak farklıdır.
Hukuk-toplum ilişkisinde yatay ilişkilerin yerini, hukuktan topluma
ve toplumsal taleplere doğru inen bir hiyerarşi, hatta zaman zaman
hükümranlık alır. Bu tablo, hukukun sadece bu işlevi gördüğünü,
evrensel değerlerin önemli olmadığını göstermez, ama
hukuk-siyaset-toplum ilişkilerinde üstten alta kurucu ve adil
olmayan bir meydan okumanın varlığına, sisteme yerleşmiş bir
otoriterliğin izlerine işaret eder.