Türkiye, seçim sonuçlarıyla hükümet istikrarını garanti altına aldı.
Şimdi sıra, “tam siyasi istikrar”ın tesisine geldi.
Bu açıdan yol açık. 2019'a kadar seçim yok. Siyasi iktidara yüzde 50'lik müthiş bir destek var. 2013'de başlayan kampanyalar dönemini, darbe girişimlerini, sokak siyasetinin meydan okumalarını da arkamızda bıraktık, iktidar aktörlerinin üzerinde baskı kalktı.
Ancak siyasi istikrar yolunun pek çok virajı ve kör noktası da var.
Türkiye'nin bugün “ana sorusu” şu:
AK Parti 13 yıllık iktidarı süresince dışlanmış toplumsal kesimleri (özellikle dindarları) diğer kesimlerle eşitledi. İlk dönemin özgürlükçü politikaları, kimi ciddi eksikliklerine ve zihniyet engellerine rağmen Kürt kimliğinin ifadesinin, örgütlenmesinin önünü açtı, gayrimüslimlere ilişkin tabuları deldi. Ne var ki diğer “işlem”e geçilemedi. Bunlar arasında bağlar kuracak bir doku oluşturulamadı. Tersine toplulukçu gelenek, kimlik politikaları yeniden başgösterdi. O zaman ana mesele ya da soru eşitlenen ya da eşitlenme hattında ilerleyen kesimlerin tümünü kuşatacak, bunlar arasında bağ kuracak, köprüler oluşturacak bir kurumsal doku, bir siyasal işletme, bir katılım mekanizması inşasıdır.
Bu ana sorunun altında el atılması gereken pek çok konu var, ancak ikisi mevcut koşullarda özellikle öne çıkıyor.