Çocukluğumuzda ‘var’ yoktu, ‘yok’ vardı. Ne istersek ‘yok’tu. Anne-babamız kıtlık döneminde büyüdü, durumları yoktu.
1962 doğumluyum. O yüzden kıymet bilen bir nesiliz.Bir gün babam, ‘Size pantolon getireyim mi?’ deyince, üç kardeş hayal kurmaya başladık. Çünkü babaannemin şalvarından kesip, diktikleri çiçekli donlarla ve kara lastiklerle gidiyorduk okula.
Dokuz yaşındayım, ilkokul üçe gidiyorum, kardeşim birde. En küçüğümüz Rafet altı yaşındaydı.
Akşam babam paketleri açmaya başladı. Bana ve kardeşime kara pantolon, kara önlük, beyaz yakalık, siyah kara lastik. Hevesle bekleyen Rafet, ‘Hani bana?’ deyince babam, ‘Bir dahaki gidişte alacağım sana’ dedi. Rafet, ‘Ben de bekliyordum’ diye ağlayarak giderken, babamın gözlerinden yaşlar süzüldü.
Sevdiğinizi gösterin
Sabah okuldan geldiğimde Rafet, ‘Ay, ne güzel yakışmış. Bir kere giyebilir miyim?’ dedi. ‘Olmaz, toz edersin’ dedim. İkinci, üçüncü gün de istedi vermedim. Dördüncü gün, ‘Belki bana da çok yakışır. Bir defa giyeyim’ dedi. Uzun geleceğini söyledim, ‘Ucunu kıvırırım. Kilimin üzerinde giyerim, tozlanmaz. Beş dakika aynada bakayım’ deyince, cuma okuldan gelince beş dakika vereceğimi söyledim. Akşama dört kardeş yan yana yatarken beni dürtüp, ‘Caymadın değil mi? Gözüme uyku girmiyor. Okuldan erken gel, kapıda bekleyeceğim’ dedi.