Cesur bir kalemi daha kaybettik..
Sadece yazısı değil, çizgisi de çok güçlü idi.
Kaleminde yazdıkları ne kadar cesur ise, kendisi de o kadar cesur idi.
Yılmaz Yalçıner Ağabey’i, Akit gazetesinin kuruluş döneminde (1993) tanıdım.
Oysa o, nerede ise ben dünyaya geldiğim yıllarda gazeteciliğe başlamıştı.
Kendisini gıyaben tanımam, 1980 darbesi öncesinde, ben imam hatip lisesinde öğrenci iken, Şura dergisi vesilesi ile olmuştu.
Şura dergisinin, o döneme göre hatta bugüne göre de cesur
başlıkları hep Yılmaz Ağabey’in kaleminin ürünü idi.
Şura dergisindeki sisteme diz çöktüren başlıkları ile gıyabında tanıdığım Yılmaz Ağabey’i, Akit gazetesinin kuruluşunda ise bire bir tanıma fırsatı buldum..
Gerçekten kaleminin hakkını veren, yürekli bir gazeteci idi.
1980 darbesi öncesinde, hepsi basın davası olan soruşturmalar sebebi ile, kesinleşmiş 10 yılı aşkın mahkumiyet kararı ve derdest olan yüz yılı aşkın hapis cezası gerektiren davaları var iken..
Darbe ile birlikte..
“Artık bir yakalanırsak, ömrümüz cezaevinde geçer” düşüncesi ile..
Bir uçak kaçırma macerası olmuş..
Ve kendi tanımlaması ile, “iyi ki başaramamış”tı.
Maksat, darbecilerin elindeki Türkiye’den sınır dışına çıkmak ve o ceza davalarından kurtulmaktı.
Sınır dışına çıkamadı..
11 yıl cezaevinde kaldı..
1991 yılında tüm ceza davaları için getirilen şartlı tahliye yasasından yararlanarak cezaevinden çıktı..
Benim için üzüntü kaynağı olan şu sözlerini hiç unutamıyorum..
Arkadaşları ile birlikte, oğlunu da alarak yüzmek için gittiği deniz gezisinde oğlu boğulmuş ve Yılmaz Ağabey, olayı şöyle özetlemişti: