Akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun” demiş atalarımız..
Bazen bu ilişkiler, çaresizlikten de kaynaklanabilir ama..
Hangi sebepten doğarsa doğsun, Ekrem İmamoğlu’nun MOBESE kameraları ile imtihanı, tam bir ibretlik ifşa aracı..
Suç işlemişliği bir yana..
Akıllı birisi olsa, “Yedik bir halt. Üzerine üzerine gidip, rezilliğimizi perçinlemeyelim” demesi gerekir..
“Kamera kaydeder, kalem yazar, dil konuşur.. Kameraya ‘niye kaydettin’ denilmez..”
Ama Ekrem İmamoğlu aynı kanaatte değil.
O diyor ki, “Benim yediğim haltları kim açıklarsa, anasından doğduğuna pişman ederim..”
Oysa devlet masraf yapmış, şehrin yüzlerce yerine kameralar yerleştirmiş..
Beşli müteahhit grubunu zengin etmek için değil, herhalde..
O kameralar, şu caddenin başına, bu sokağın girişine niçin yerleştirilmiş?
Gerçekler gizlenmek istendiğinde, yalan söylendiğinde, vatandaşla alay edilerek doğrular söylenmediğinde, hakem olsun diye yerleştirilmiş.
Gerçeği öğrenmek istediğimizde izlemeyecek isek, o kadar masraf yapıp, şehrin her tarafına kamera koymamızın ne manası vardı?
Ama suçüstü olan Ekrem İmamoğlu, bir yandan avukatı Kemal Polat vasıtası ile.
Bir yandan da medya organlarındaki avukatları vasıtası ile..
Kendisinin yalanını ortaya çıkartan kamera kaydının “hakem” pozisyonunu mahkum etmek istiyor, bir daha söylediği yalanın aksi ortaya çıkarılmaması için, kameraları cezalandırmaya çalışıyor..