“Çocuk” dediklerimiz kaç yaşında olursa olsun..
Çocuklar sebebi ile..
“Anne”lerin üzülmesini istemem.
“Çocuklar”ın suçları sebebi ile.
Haydi “suç” demeyeyim..
“Yaptıkları iddia edilen”ler yüzünden.. Annelerin zarar görmesini istemem..
Ama o kadar acımasız bir süreçten geçiyoruz ki..
Hiçbir şekilde taraf haline getirilmemesi gereken “anne”ler..
Öne sürülüyor.
Savaş meydanında, keskin kılıçların çarpışmalarına alet ediliyor.
Somut örnek üzerinden gidelim..
17-25 Aralık operasyonunun hemen sonrası idi..
“Acaba Zekeriya Öz dürüst bir savcı mı? Yoksa, menfaatperest birisi mi? Kanunlara bağlı bir devlet görevlisi mi? Dış güçlerin piyonu mu?” diye tartışmalar yapılırken..
Emir-komuta içinde hareket etmeyen akılların tamamında “acaba” sorusu hakim iken..
Hemen Zekeriya Öz’ün annesi Kamile Öz’e koştular..
Sordular, Kamile teyze de cevap verdi: “Başbakan oğlumu işten attırmak için uğraşıyor. Ben bir cahilim ama ondan daha vicdanlıyım.”
Döndüler, babasına sordular.. Cevap verdi Ali baba: “Ben haram yemedim ki oğlum haram yesin. Oğluma kefilim!”
Bu cevaplar, bizim aradığımız soruların cevabı olabilir miydi?
Zekeriya Öz’ün annesinin ne demesini bekliyorduk ki.. Babasının, ne demesini bekleyebilirdik ki?
“Benim oğlum öyle bir hilekardır ki.. Dubai’ye gider, tatil yapar. Ali Ağaoğlu’nu soruştururken bile, onun arabasına biner..” demesini mi?
Hangi anne-baba bunu diyebilirdi?
Kaldı ki..