Fetullah Gülen grubunun, “camia”lıktan çıkıp, “terör örgütü” olmaya hızla adım attığı olay, benim nazarımda 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması idi.
Hakan Fidan Bey’i tanıyor değilim..
MİT’ten herhangi bir kişi ile de hiç tanışmadım..
Benimle görüşen insanların hiçbirisinin, kendisini “MİT çalışanı” diye takdim etmediğini rahatlıkla söyleyebilirim..
Dolayısı ile..
Olaya dışardan, tarafsız gözle bakma noktasında idim..
Ve olayı masaya yatırdığımda..
Kanaatim şu oldu:
Bir ülkenin istihbarat örgütünün tepesindeki isim..
20 yıllık bir savcı tarafından..
Altını çizerek söylemeliyim, bir “başsavcı” bile değil, bir “sıradan savcı” tarafından ifadeye çağırılıyorsa, burda çok ciddi sorunlar olmalı idi..
Arka planda, çok vahim organizasyonlar olmalı idi.
“MİT müsteşarları suçtan muaf mıdır” diye sormayın..
Tabii ki muaf değildir..
Ama varsayalım.. MİT müsteşarı suç işlemiş.
Böyle olsa bile, “müsteşarın bir savcı tarafından sorgulanması”ndansa, “siyasi iradeye durumun aktarılıp, konunun çözümüne bakılması”, çok daha mantıklı bir hareket tarzı idi..