Her zeminde, nefis muhasebesine gayret ederim..
Her fırsatta.. “Acaba” derim..
Her ikazda... “Sakın yüzünü çevirme.. Belki tüm bildiklerini değiştireceğin bir ışıkla karşı karşıya gelirsin.. Aman kulağını kapatma.. Aman görmezden gelme..” derim..
Hep sorgularım: “Durduğum şu nokta.. Doğru yer mi?”
•
Hidayet Karaca üzerinden, “Bir gazeteci nasıl tutuklanır? Bir gazeteciyi terör örgütü üyesi nasıl yaparsınız? Bir diziden, insanlar tutuklanır mı?”denildiğinde...
Tahşiye operasyonunda çok haince bir derin devlet infazıyla karşı karşıya olduğumuzdan emin olduğum halde..
Çok yakınen tanıdığım, Mustafa Kaplan gibi, terör ile hiçbir ilgisi olmayan bir gazetecinin de o operasyonda aylarca cezaevinde yattığını bildiğim halde..
Yine de.. “Acaba”ları elden bırakmadım..
Ramazan’ın ilk günlerinde..
“Küçük çocuğu, babasına karnesini gösteremedi..” denilince..
“Ailesi, onsuz iftar masasına oturdu..” denilince..