Daha iki ay önce, muhalefet gazetelerinin tamamı, kentsel dönüşüm çerçevesinde İstanbul, Beyoğlu, Fetihtepe mahallesindeki gelişmeleri eleştirel olarak haberleştiriyorlardı..
Fetihtepe dediğime bakmayın.
Türkiye’nin hemen her yerindeki kentsel dönüşüm çalışmaları için, muhalif gazetelerin bakış açıları hep şu olmuştu:
“Siyasi iktidar ülkeyi betonlaştırıyor. Daha fazla betonlaşıyoruz.. Betonlaşırken, birilerine de rant aktarıyorlar.”
Sanırsınız ki, bina yapacak müteahhitlere ihtiyaçtan iki misli fazla beton ev yapmaları şartı koşuluyor, “Yarısı boş kalsın, yarısında da oturulsun. Ama fazla yapılsın ki, fazla beton harcansın. Müteahhitler fazla para kazansınlar” deniliyormuş gibi, algı oluşturuyorlardı..
Depreme dayanıksız evlerde oturan Fetihtepe mahallesindeki aileleri tahrik ediyorlar, “Çıkmayın, evinizi boşaltmayın. Kök söktürün” teşvikleri ile o insanları adeta o çürük evlerde muhtemel yaşanacak depremde can vermeleri için her fırsatı değerlendiriyorlardı..
Kentsel dönüşümün başlaması açısından son aşamaya gelinmiş, kira yardımları çıkmış, ama yine can güvenliği olmayan o evlerden çıkmayan ailelerin muhalif medyanın tahrikleri ile ısrar ettikleri kararlarından vazgeçmeleri için elektrik, doğalgaz ve suları kesilince..
Bir anne, oraya gelen gazetecilerin yaptıkları kurgu sonrasında, evin önündeki bahçede leğende oğlunu yıkıyor görüntüsü ile istismarı zirveye taşıdılar..
Sezon, kentsel dönüşüme karşı çıkma sezonu idi.
Sezon, depreme dayanıksız evlerde oturan insanlar üzerinden iktidara çakma, sezonu idi..
Sezon, “Her yer beton. Her yer beton” şaklabanlığı ile sanki bir ev yapana, bir ev de boş tutmak üzere ev yapma zorunluluğu getirilmiş de, gereksiz yere bir betonlaşma varmış görüntüsü oluşturma sezonu idi..
Dün 17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümü vesilesiyle..
Muhalif medya birden söylemi değiştirdi..
Düne kadar, “betonlaşıyoruz. her yer beton oluyor” diyenler..
Birden bire söylemi şöyle çevirdiler:
“17 Ağustos’un üzerinden tam 23 yıl geçti ama, hiçbir şey değişmedi!”