“Eleştirenleri hapse tıkın” demiyorum..
“Küçücük bir farklı düşünce öne sürenlere, hemen dava açın” demiyorum..
“Yöneticilere saygısızlık yapanlara açılan ceza ve tazminat davalarında, taviz vermeyin” demiyorum..
“Yalan rüzgarını önleyin” diyorum..
“Yalanlar eşliğinde savrulan fitne ateşini derhal söndürün” diyorum..
Bana soracak olursanız, bir devlet yöneticisine açıkça hakaret içerikli bir cümlenin cezalandırılması mı, yoksa “yalanların temizlenmesi” mi daha önemli diye.
“Hakaretin zaten toplum nezdinde bir karşılığı olamaz. Onu takip edeceğinize, ortalıkta dolaşan yüzlerce yalanı temizleyin” derim..
Bu kadar önemsediğim yalanlardan Türk Telekom özelinde bir demet sunayım..
Toplumun nasıl zehirlendiğini ve bu zehirlenmenin, tıpkı şovmen Sedef Kabaş’ın propaganda tekniklerini anlattığında olduğu gibi..
“Büyük yalan söyleyeceksiniz” taktiğine..
“Yalanı tekrar edecekseniz” taktiğine..
Nasıl uygun hareket edildiğini bize gösterdiğini aktarayım..
Yıllar önce bu yalanı okumuş, “Böyle saçmalık olamaz. Devlet, siyasi iktidar, bu kadar beceriksiz olamaz. Bu kadar hain, bu kadar yolsuzlukta cesur olamaz” demiştim..
Nitekim araştırdığımda, iddianın koca bir yalan olduğunu öğrenmiş, tahminimde yanılmadığımı görmüştüm..
Ama o yıllardan bu yana..
Aynı yalan..