Bir varmış, bir yokmuş.. Evvel zaman içinde.. Kalbur saman içinde.. Pireler berber, develer tellâl iken.. Çocuklar dedelerinin beşiğini tıngır mıngır sallar iken..
Türkiye Cumhuriyeti’nde medya patronları, sandıktan çıkan hükümetleri devirip, kendi istedikleri partilere hükümet kurdururken..
Kendileri gibi siyasi iktidarları belirleme hırsına kapılan FETÖ ile yolları kesişmiş.
Bir FETÖ çıkarırmış kafayı..
Bir medya patronu Aydın Doğan..
Biri dermiş, “Hükümeti ben belirleyeceğim..”
Diğeri dermiş, “Ben belirleyeceğim..”
Oysa ikisi de, seçimlere girmezlermiş..
Seçime girmeden, kendilerini hükümet kurmaya, hükümet yıkmaya yetkili görürlermiş.
Kavga sürerken..
FETÖ’nün elemanları, Aydın Doğan ve ekibini, suç üstünde yakalamışlar..
Önce Aydın Doğan, “Ne var bunda.. Kağıdı fabrikadan alma yerine, araya birkaç firma girip, üçüncü elden satın alma daha ucuz.. Gerçekten böyle.. Ekmek kitap çarpsın ki böyle” savunması ile, “akla ziyan” bir beraat kararı almış..
FETÖ, Yargıtay’a seçtirdiği elemanlarına haber uçurmuş..
“Hiç taviz yok. Yakaladık; ya kellesi uçacak ya da bize biat edecek!..”
Yargıtay’dan karar gelmiş: “Aydın Doğan mahkum olmalı..”
Tarih, 2012’nin Nisan’ı..
Ne olmuş ise, ondan sonra olmuş.
Aydın Doğan’ın aklına, “Ben niye Fetullah Gülen’in avukatlarını tutmuyorum” fikri gelmiş..
“Mahkumiyet gerekir” şeklindeki bozma kararından iki ay sonra, gitmiş Fetullah Gülen’in avukatına vekalet çıkartmış.
Sonra..
Tesadüf bu ya..
Tam o aylarda..
Zaman gazetesi bir matbaa arsası arıyormuş(!)..
Hürriyet Gazetecilik de, elinde bulundurduğu bir arsayı, tam o Yargıtay kararından sonra..